top of page
Ara

Gürcistan - Ermenistan Motor Gezisi

  • Yazarın fotoğrafı: Bülent Güven
    Bülent Güven
  • 31 Ağu 2018
  • 23 dakikada okunur

27.6.2018

Bir hafta boşluğum oluştu. Ben de bunu değerlendirmeliyim. Gene motora binip bu sefer daha uzaklara gitmek hedef. Ama ne kadar? Gürcistan'a gitmeyi düşündüm. En az iki günlük yol buradan. Dönüş de öyle. Sadece bir şehir görüp dönmek yetmiyor bana o kadar yol gittikten sonra. Bari üç ülke olsun dedim. Azerbaycan ve Ermenistan'ı da ekleyebilir miyim? Birer günlük mesafeler benim için Bakü ve Erivan Batum'dan. Sonra öğrendim ki Ermenistan'la bizim de, Azerbaycan'ın da sınırı sıkıntılı. Azerbaycan pasaportunda Ermenistan girişi olanı almıyormuş. Üçünü gezsem hafta bittiğinde ben daha oralarda olacağım. Dönüş iki üç gün sarkacak. Ve layıkıyla gezemiyeceğim. Bütün gün yol yapıp akşamları anca gezebileceğim. Sonra iki gün önce aklıma Gürcistan'dan Karadeniz boyunca dolaşıp Marmara'dan dönme fikri geldi. Hoşuma da gitti. Rotayı haritada çizdim. Şekline göre de I love Karadeniz ismini verdim:) Her akşam kalacağım şehirleri belirledim, yolları hesapladım. Gürcistan, Rusya, Ukrayna, Moldova, Romanya, Bulgaristan ve tekrar Türkiye. Tamam dedim buna değer bu yol. En az 5000 km 1 hafta. Bunun için bir iki gün erken çıkabilirim. Sınır geçişlerini araştırınca Rusya'nın vize istediğini öğrendim. İstanbul'a gidip bir günde vizeyi halledebiliyorum ama 250$ istiyorlar. Sadece bir gece kalıp transit geçeceğim. Başka bir yol Batum'dan feribotla Odessa'ya geçmek. 40 saat feribot sürüyor. Motorla geçsem de o kadar sürecek. Tabi tercihim yol ama. Feribotu kullanacağım artık, vizeye vakit yok. Motoruma da güvenmiyorum o kadar. Zincir bitti geçen gezide. Zinciri bugün değiştirdik ama dişli değişmedi. Ne kadar sağlıklı bilmiyorum. Zincirin de yolda kontrolünü yapmış olacağım. En azından bir sorun yaşarsam Ukrayna'dan da Romanya'dan da feribot var İstanbul'a. Emin değilim ama google maps de yolu var. 1500 km daha az yol yapacağım. Bu daha mantıklı geldi. Yolculuk planlarından arkadaşlara bahsedince Atınç da takıldı peşime. Eşimin de işine geldi bu. Yalnız motorla yollarda olmam onu tedirgin ediyor. Yanımda biri olursa daha rahat olurmuş. Peki dedim ben de. Bakalım yarın sabahtan çocuklarla işlerim var. 3 gibi çıkacağız yola. Sabah birkaç parça eşya alıp işlerimi bitirip çıkarız. Çok plan yapmıyorum. Nerede kalırız, nereleri gezeriz? Hava şartları nasıl olur? Bugün bir göz gezdirdim. Sanırım biraz yağmur yiyeceğiz. Yarın gidebildiğimiz kadar gidelim hava kararmadan. Sora akar gideriz. Ben yolumu bulurum...


I love Karadeniz
I love Karadeniz

28.6.2018

İşlerimi bitirip motorumu yükleyip çıktım yola. Saat üçü buldu çıkışım. Atınç öğlen kalktı aradığımda. Bir kaç işi varmış. Kaçta çıkıyoruz diyor. Kal sen dedim. Bunun heyecanını yaşamıyorsa peşimden sürüklemeye çok hevesli değilim. Yol boyu bir sıkıntı yaşamadım. Depomu doldurarak çıkmıştım. Afyon'da bir daha doldurdum. Orada uygulamayla kalacak yerimi ayarladım. Asker arkadaşım Timur'u aradım Ankara'da ise görüşelim diye. Onun dışında da durmadım. O depo beni Ankara'ya götürdü. Yol boyunca bulutlarla kovalamaca oynadık. Zaman zaman beni yakaladılar. Hem ondan hem de hava kararmadan kalacağım yere ulaşmak istediğimden hızlı gittim. Ulaştım da. Ankara'ya girerken Atınç aradı. Ben şimdi çıksam gece 1-2 de orda olurum diye. Ben izin vermedim. Geçti artık. Gece yol yapamazsın hem yağış olabilir hem tecrübesizsin. Gelemezsin, istemiyorum dedim. Daha önce söyleseydi ben de planımı değiştirip Afyon'da beklerdim. Orada kalırdık. Makul bir saatte de oraya ulaşırdı. Neyse artık dedik. Oteli buldum. Timur beni bekliyordu. Onunla biraz vakit geçirip odaya dönüp yattım.


Ankara


29.6.2018

Ankara'da zincirini kontrol ettir demişti takan Çato. Yeni olduğu için salarmış. Tekrar gerdirtmem gerekirmiş. Birde arka fren balatamı değiştirmişti. Frenleyince gacur gucur ötüyor. O da normalmiş. Geçer dedi 5-600 km ye. Sabah zincirim için servis aradım. Gittiğim bayinin ustası 10:30 da geliyormuş. Benim oraya vardığımda 9'du. Beklemek istemedim çok yolum var daha. Benzin alıp devam ettim bende yola. Gene benzinim bitene kadar, gidebildiğim kadar gitmek istedim önce hazır dinlenmişken ama zincir konusunda da tedirginim. Fazla seri kalkmamaya, çok hızlı gitmemeye çalışıyorum. Sonra Sungurlu diye bir yerde bir tamirciye girdim. “Zincirin iyi durumda. Devam et bir 1000 km geçmeli. Şimdi gerdirirsek çok olur.” dedi. Ben de sevindim. Zaman kaybı yaşamayacağım. Çorum'a yaklaşınca bir çeşme gördüm. Yanaşıp biraz su içtim. Yanıma su da almamışım benzinlikte. Zaten inip bagajdan su almak için bile zaman kaybetmek istemiyorum. Özlem'e konumumu bildirdim. Merak etme bir sorun yok. Tam devam edeceğim Jandarma yanaştı. Bir uzman ve bir er indi. Uzman meraklıymış motora. Motorize ekipteymiş önceden, buraya tayini çıkmış. Motor hakkında bilgi aldı. Oda istiyormuş. Peki, at bir tur dedim. Düşmese bari diyorum içimden. Yan çantalarda kolay kırılıyor. Biri kırıldı yapıştırttım ama çok sağlam değil. Neyse geldi. Geyiği kısa kesip attım kendimi bir an önce yola. Çorum'u biraz geçince depoyu doldurmak için durdum. Öyle hesaplar yapıyorum ki. Benzin almak için zaman kaybetmeyeyim. Bir an önce gideyim. Ordu'da yaşayan üniversiteden arkadaşım Zafer'i aradım. O da müsaitmiş. Bekle dedim. geleceğim 3 saate, bir çayını içerim. Olur mu? Yemek yiyelim. Birşey yeme bekleyeceğim dedi. Zaten bende zaman kaybetmemek için bir brovni almıştım sadece depo dolarken. Gene hesabımdan önce üç buçukta vardım. Buluştuk alkolsüz olmasına çok şaşırdığım deniz kenarında kafe-bar şeklinde tasarlanmış çok büyük bir mekanda. Aslında benim amacım daha çok yol almak sınıra yakın bir yerde konaklayıp vakitlice Batum'a ulaşmaktı. Daha feribot bileti alacağım. Batum'u da gezmeliyim hem. Feribot bileti internetten alamadım. Batum ofisine mail attım dönen olmadı filan. Ama Zafer ısrar edince peki kalayım dedim. 20 senede bir düğünümde okul arkadaşlarımdan ziyaret eden oldu bir de şimdi sen geldin dedi. Bırak ilgileneyim. Zaten 24 saatte 1200 km yol almışım. Yarın da erken çıkar hallederim dedim. otel ayarladık. Teleferik yapılmış Ordu'ya. 10 sene önce yoktu -bu arada 10 sene önceki düğününde de ben vardım- kaldığım otel de yeni yapılmış. Çok kalabalık Ordu. Karadeniz turları yüzünden oteller dolmuş. Teleferikle dağa çıkıp Orduyu izledik. Yeni stad yapılmış. Denizi doldurup havaalanı yapılmış. Zaten bu gezide farkettim ki her tarlayı sürüşte bir karık çaktırmadan komşunun tarafına geçerek tarlasını büyüten kurnaz köylü gibi ülkeyi Karadeniz'i doldurarak büyütüyoruz. Karadeniz kıyısı boyunca bunu görmek mümkün. Dağa da yeni bir otel yapılmış. Orada bir şeyler içip aşağı indik. Gün batımı yaklaşıyor, bir yere götüreyim seni dedi. Yolda tepede güzel eski bir kilise gördüm. Ne güzelmiş dedim. Taşbaşı kilisesiymiş. Eski Rum Ortodoks kilisesi. Şimdi sergi salonu olarak kullanılıyormuş. Dedim kilise olarak kalsa daha iyiydi. Hem madem turizm yatırımı yapıyor belediye. Teleferik vs. Turist de çekerdi. Kalmadı mı peki artık Ordu'da Rum Ortodoks? Çok azmış. Onlar için daha küçük bir kilise varmış. Nereye gitmiş peki buranın Rum halkı. Eskiden çok Rum Ermeni yaşarmış Ordu'da. Buranın Rumları, Ermenileri, Arjantin'e gitmiş dedi. Yanlışın olmasın Rumlar Yunanistan'a gidiyor genelde. Ermeniler o zaman dedi. Çok da ilgilenmemiş anlaşılan. Yada gerçekten çoğunluğu Arjantin'e gitmiş. Face de grupları varmış. Ordudan göçenler Arjantin'den filan gelmişler. Arada dedemizin memleketi diye gelenler oluyormuş. Ne kadar ilginç. Ne kadar zordur kim bilir o zamanlarda bu kadar uzak diyarlara göç etmek. Memleketinden bir daha ziyarete bile gelmenin bile zor hatta imkansız olduğu yerlere gitmek zorunda kalmak.

Günbatımı için perşembe yakınlarında bir yere gittik. Burası Sinop'tan sonraki en kuzey burunmuş zaferin dediğine göre. Haritaya bakınca bana pek öyle gelmedi. Burada da bir kilise vardı. Bu kiliseyi de hikayeye göre altın postu aramaya gelen prens ve ekibi yapmış. Birde deniz feneri var tabi ki. Fotoğraf çekmek için çok güzel bir yer. Ağaç kökü kütüklerinin bolca dekor olarak kullanıldığı bir kafe vardı orda. Gün batımında birer bira içelim dedik ama eskiden olmasına rağmen artık yok. Karadeniz'in birçok şehrinde olduğu gibi. Boş ver ben seni güzel bir balık rakı yapabileceğimiz bir yere götüreyim, orada batıralım güneşi dedi. Anlaştık:)


Ordu



30.6.2018

Bu sabah 8 de çıktım otelden. Gene zinciri kafaya taktım. Akşam gözüme kestirdiğim bir motor ekipmanları satan dükkana uğradım. Bizde yok usta ama bir bakıvereyim abi dedi. İyi görünüyormuş. Beni de üstüne oturttu, baktı. İyi zincirini yağla devam et! Üzerine oturmadan da ayarlatma sonra. Oturunca daha çok geriliyor. Sonra sıkıntı oluyor. Eyvallah sağ ol deyip keyifle çıktım yola .İyi zaman kaybetmeyeceğim. Ama sabah trafiğinden kaybettim biraz. Samsun Ordu arası çok kalabalıktı. Trafik yoğun, çok ışık var, ayrıca çok yol çalışması. Ama ordu sınır arası öyle değil. Bir de çok sık yerleşim olduğundan her yerleşim yerinde 70 e düşürmemişler hız sınırını. Her yerde 110. Yolun üstünde yaya geçidi var ama 110. Bu iyi bir şey bana göre. Trafiğin hızı düşüp yığılma olmuyor. Tabi benim için oda yetersiz ama. En azından diğerleri de çok yavaş değil. Rahat yol alıyorum. Tatlı tatlı virajlarla, Karadeniz sahil yolunun konforuyla. Bir baktım 12 de Hopa'dayım. Ohoo dedim rahat rahat yetişir her şey. Durdum bir yemek yedim. Sonra kapıya. Kapıda kuyruk var ama bize öncelik var. Geçtim en öne. Hallettim işlemleri. Gürcü tarafında bir curcuna hakim. Her çıkanı çeviriyor birileri. Biri de beni çevirdi sigorta için. Yaptırmak gerekiyormuş Gürcistan'da yeşil sigortadan hariç. Peki dedim. Orada biraz lari de aldım. Sigortayı ödemek için. Orada piyasa pahalı. Şehir içinde 0.53 iken. Orada 0.45 lari veriyorlar. Yani 100 lirama 45 lari aldım. 20 si sigorta 5 de komisyon aldılar. Bu işlemler biraz oyaladı beni. Benzinimi Ordu çıkışında doldurmuştum. Işığım yanmaya başlamıştı. Şehir girişinde depomu da doldurdum. Neredeyse benzin fiyat farkım sigorta bedelini karşıladı. Bizden ucuz haliyle. Yemek sırasında kalacağım odayı ayarlamıştım. Limanın yerine de baktım. Haritayı kafama işleyip soktum cebime telefonu. Yurt dışı paketlerinden çok geçiriyorlar diye hiç kullanmıyorum bende çok sıkıntı çekersem Wi-fi olan bir yere oturuyorum. Önce bileti halledeyim dedim. Şehre girerken birkaç otel ve plaj karşılıyor önce. Eski Sovyet yapımı,eksi işçilikli binalardan geçip şehir merkezine ulaşıyorsun. Limana geldim. Ama giriş yok. Liman boyunca ilerlemeye çalıştım limanı soluma alarak. Karşıda bir seyahat acentesi görünce durup sordum ama yok dediler. Devam. Ama yol ilerde köprü çalışması var sağa döndürüyor. Yol baypas yapılacak herhalde. Tamam sorun yok girdim yola. Trafik keşmekeş. İlerledikçe yollar bozuldu. Kenar mahalleye girdik. Yollar delik teşik. Kaldırım yok. İzbe yerlerden geçip baypası yaptım. Döndüm geri limana doğru limanı sağıma alarak ama giriş göremedim. Yani giriş gibi bir giriş yoktu. Tek araç girişlik iki küçük yer vardı inanmadım ben. 2. Tura başladım. Bir emlakçı gördüm sağda. Meydan emlak. Türk. Ama yardımcı olamadı. Bu sefer bi kafaye oturup wi-fi dan baktım. Adamlara sordum. Liman burası dediler. Bu sefer ilk kapıya girdim sordum. Bir sonraki dedi köprüyü geçince. Kapıdan çıkıp bir sonraki daha küçük kapıyı geçtim normal bir giriş göreceğim diye. Gene olmadı başka kapı yok. Birine daha sorup teyit ettim. Bir tur daha. O dandik kapıya geldim. Orası galiba ama onlarında ne gemiden haberi var ne bileti nerden alacağımdan. İngilizceleri de yok. Bilet kesecek bir yer yok çevrede. Sanırım bu yol çalışması geçici olarak buraları kullanmak zorunda bırakmış bunları dedim. Bu arada acayip bir nemli hava var. Nem içinde kaldım çaresiz otele gittim. Yerleşip otel görevlisinden rica ettim Ukrayna feribotunun Batum ofisini aramasını. Aradı ama kapalı. Bu sefer de saat 6 olmuş. Saat farkı da var. Dedi ki bu adres caminin orada. Çat pat Türkçe biliyor. Ama Laz Türkçesi. Nerede bu cami. Limana doğru gideyusun. Sola döneyisun. Ha ordadır. Peki. Leş gibi oldum Batum'un nemli havasında, güneş altında, sıkışık trafikte saatlerce dolandım. Önce duşumu alıp, üstümü değiştirip çıktım. Buldum camiyi arkasına dolandım park ettim bir köşeye. Bir çocuk yanaşıp abi motorun güzelmiş dedi. Ben de teşekkür edip adresi sordum. Atlayalım motora götüreyim abi dedi. Tamamdır. Gittik bulduk adresi çevresinde hep Türk dükkanları. Yanındaki lokantadan bizi görünce. Keyfi çalışır o. Numara da bırakmaz arayamayız. Yarın geleceksin dediler. Kaçta açar? 10-10:30. Dedim yarın feribot var. O zaman belki erken açar 9 da gel. Açılmamışsa oturur bizim çayımızı içersin. Biz de kazanalım. Peki dedim ofisi bulmuş olmanın rahatlığıyla. Limana da baya uzak bir ara sokakta. Çocuğun adı Anzori imiş ama Türkler Mustafa dermiş. Bana kalacak otelin var mı dedi. Var. Ama benim bir tanıdığım otel var sahibi Türk. Fiyatı çok uygun. Altında kafe var kafede her şey var. İlgilenmiyorum. Problem yok abi. Hadi gel bir şeyler içelim dedi. Karşıda Türk çay ocağı var. Dedim benim bir bira içmem lazım artık bir rahatlayayım. Problem yok abi. Köşede market var. Oradan alıp sahile geçelim. Peki. Aldım iki bira oturduk sahile. İçtik onları. Türkçeyi nerede öğrendin. Ben her sene fındık toplamaya gidiyorum Ordu'ya orada öğrendim. Peki dedim Anzori kaç yaşındasın? 19. Hiç göstermiyor. Gel sen beni gezdir. Yalnız benim para çekmem lazım atm? Problem yok abi. Karşıda var. 50 lari daha çektim. Beni gezdirdi. Tekne turuna bindik. Orada başka alternatiflerde var; hava araçları, jet ski, sürat motorları filan. Hepsinin de fiyatını biliyor. Fotolar çekildik. Ali and Nino anıtı, saat kulesi, alfabe kulesinin olduğu meydanı dolaştık. Acıktıysan bir şeyler yiyelim dedim. İstemedi. Teleferiği sordum nereye gidiyor bindin mi? Diye. Binmemiş hiç. Hadi binelim. Problem yok abi. Yukarıda bir şey yok. Ordu'daki gibi değil. Sadece bir restoran. teleferik çok yatay hareket ettiği için şehir de uzak. Net bir foto da çekilmiyor telefonla. Bir şeyler içelim bari dedim. Burası çok pahalıdır dedi. Dedim n'olacak. Çok pahalı bir şehir değil burası. Ben bir sorayım geleyim abi. Peki. Girdi içeri. Geldi 50 lariymiş abi. Gerek yok bizim abinin kafede 10 lari. Buranın sahibi Rus. Çok Rus geliyor buraya. Onlar zengin. Onlar veriyor. İyi tamam gidelim madem. Problem yok abi. Beni Türk'ün yerine götürdü. Kapıda karşılandık. Hürmet çok. Birer bira söyledik. Pavyona benzer bir yer. Bangır bangır Türkçe pop. Birkaç kız filan oturuyor içeride. Loca gibi koltuklar. "Oh be abi. Burası mis gibi. Fiyat güzel, müzik güzel." dedi. Peki. Sonra hesabı istedim ben. Kredi kartı istedim ki cebimde biraz para kalsın, çocuğa vereyim. Bana rehberlik yaptı. Sevinsin gariban. O zaman dedi ki sabah buluşalım abi. Ben gelirim gene. Yardımım olur. Ben kalkayım abi. Tamam dedim Anzori madem sabah görüşeceğiz. Sonra hesap geldi. 100 lari yazmışlar bir biraya. Nasıl oluyo dedim bu iş. Anzori bana 10 demişti. Ona ne bakıyon abi sen. Gürcü onlar. Onlara güvenilir mi? Biz kurumsal bir firmayız. Her masada menümüz var... Birer şeffaf menü yapıştırmışlar masalara. Üstüne de peçetelik koymuşlar. Ortam karanlık. Görmüyorsun tabi. Tamam dedim neyse. Nerelisin abi diyor. Sana ne dedim hemşeri hemşeriyi gurbette... Estağfurullah abi. Öyle öyle mütevazilik yapma. O zaman niye soruyorsun? Merak ettim. Manisa. Bende Manisalıyım. Dedim tamam sus artık. Neresinden? Gördes. Ben orada meslek yüksek okulu kazandım. Ama babam göndermedi, imam hatipe gönderdi. Adam tadını çıkarıyor iyice. Nasıl oluyorsa, biri lise biri yüksek okul. Sorgulamadım artık. Yeter bu kadar yalan deyip vurdum kapıyı çıktım. Anzori kendini sevdirmişti. Bana bu üçkağıdı çok kötü hissettirdi. Kabullenmekte zorlandım. Hatta teleferiğe binip yukarıda bira fiyatını öğrenip emin olmak istedim. Ama boş ver dedim sonra. Bitsin bu Batum. Ben yoluma bakayım keyfim kaçmasın.





Ali and Nino

Anzori

1.7.2018

Sabah erkenden uyandım. Yolculuk heyecanından mı nedir 4 saat uyku yetiyor. Fazla uyuyamıyorum. Yatak da pek rahat değildi. Dandik eski iki katlı bir bina. Maxim otel. Arka avluda zeminde bir oda. Kalacak yer için 100-200 TL bandında yerlere bakıyorum. Burası da 146 TL idi. Duşumu alıp hazırlanıp çıktım. Saat farkı da var bir saat. Buranın saatiyle 9 da ofise geldim. Odesa'ya bilet istedim. Motorumla bineceğim. Soyadımı soruyor. Dedim napcan. Biletim yok ki şimdi alcam. Haa, olmaz o zaman dedi. Neden? Bugün sadece check-in yapıyorum. Geç kaldın. Niye Gemi 14:00 de kalkıyor. Saat daha 9 biletimi kes sora check-in imi yap. Olmaz. Salı günü bir gemi daha geliyor perşembe gidecek. İstersen ona bilet verebilirim. Kalsın deyip çıktım. Keşke dün vakitlice bulabilseydim ofisi. Canım sıkıldı. Karşıdaki karadenizli fırında bir kahvaltı yaptım. İnternetleri yok. Sonra odaya döndüm internetten plan yapmak için. Haritaları inceledim. 70 km uzakta Poti limanı görünüyor. Haritadaki deniz yollarına göre buradan da oradan da gemiler kalkıyor. Odesa, Varna ve Köstencey'e. Bugün yarın oradan Romanya yada Bulgaristan'a feribot vardır. Oraya geçerim Ukrayna ve Moldova kısmını atlarım olmazsa. Rotayı inceledim. Şehri büyültüp limanın yolunu yazdım kafama. Hazırlanıp çıktım. Bir saat küsur gösteriyordu yolu. Aceleyle 40 dk da vardım. Yolun bir kısmı kaliteli sıcak asfalttı. Yol da sakindi bastım gittim. Poti de tuhaf bir şehir. Bakımsız sokaklar. İzbe binalar. Terkedilmiş gibi dükkanlar. Sokaklarda insan yok. Pazar yeri gibi bi yerde Sokakta tezgahlar. Orda biraz insan var sadece. Limana gittim. Hiç feribot yanaşıyor gibi değil. Eski yük gemileri. Konteynırlar. Bozmadım moralimi Batum'da öyleydi ama onların arasında bir feribot varmış. Limanın gene girişi sıkıntı. Hiç yolcu otomobil alınan bir yere benzemiyor Batum'daki gibi. Dar bir yerden bir giriş var gibi. Ama pek canlı belirtisi yok. Girdim. Bir kapı var. Yanaştım. Dedim bilet arıyorum feribot. Tuhaf tuhaf baktılar. İngilizce bilen birini buldular. Biraz anlaştık. Şehir merkezinde bir yeri tarif etti. Telefonumdaki haritadan yerini göstermesini istedim. Anladım yeri de. O sokaklarda da dolan dolan hiç bir yer yok. Her yer kapalı zaten. Hiç zaman zaman açılıyormuş gibi de durmuyor camlarındaki tozdan. Tek tük birkaç bakkal var açık sadece. Sora kafe gibi bi yer buldum oturdum. Tek müşteri benim. İnterneti varmış. Güzel dedim bir bira o zaman. Beni takip eden gezilerimizi paylaştığımız whatsapp arkadaş grubuna durumdan bahsettim. Çato; Sinan abi geldi onun orda tanıdıkları varmış onu ara. Yardımcı olurum dedi. Peki. Whatsapp dan sinan abiyi aradım. Durumu anlattım. Yeğeni Batum'daymış. Beni arasaydın durumunu çözerdik. Orası öyle. Keyfi iş yapıyorlar. Orda adamı olan işini çözüyor. Dedim bir konuş hala geç değil . Bir buçuk saat var kalkışa, ben yarım saatte giderim buradan Batum limana. Konuşup döndü geç kalmışız. Arkadaşlar ee dedi. Dönüyor musun? Dedim bitmedi daha. Rota güncelleniyor... Bakü Ermenistan rotasını inceledim. Saat öğleni geçti. 900 küsur km var Bakü'ye. Bugün ulaşamam bugün Tiflis, yarın belki. Sonra güneyden İran üzerinden dönüş olabilir. Yada geri dönüp Tiflis bir gece sonra Ermenistan. Ama dönüşüm hafta sonunu geçiyor bu rotalarda. Türkiye'den de çok uzaklaşıyorum. Buralarda hiç motor kullanan yok. Tek tük görüyorum. Onlarda benim gibi yabancı deli. Dolayısıyla motor tamircisi de bulamam. Zincirimin durumu ne acaba bir şey olursa nasıl dönerim? Karadeniz rotası iyiydi. Odesa, Köstence ve Varna'dan Türkiye'ye gemiler var bir şey olsa birine atar motoru dönerim bir şekilde. Dedim Erivan'a gideyim bari. Özlem'e sordum. Sen bilirsin dedi. Tamam o zaman başlasın yolculuk. Bu gece Tiflis. Rotayı inceleyip kafama oturttuktan sora kapattım telefonu. Zinciri yağladım. Durumuna baktım iyi görünüyor. Güzel ağaçlı bir yoldan çıktım Poti'den. İlerde Batum'dan gelen yolla birleşti yolumuz. Sonra bir 1 saat otoban olarak devam etti. Sonra gene tek şerit zorlu bir yola dönüştü. Yolda iyice susayıp acıkınca mola verdim dağın eteğinde dere kenarında bir restoranda. İki tane bisikletli yaşlı amca geldi. Dağı tırmanırken kan ter içinde kalmışlar. Onlarda mola verdi. Selamlaştık. Ben onları geçerken de selamlaşmıştık. Yolda gördüğüm bisikletçi motorcu herkesle selamlaşırım. Burada pek göremedim ama. Araçlarda selam veriyor bana. Çok görmedikleri için yolda motor. Kamyoncular otomobildekiler otobüstekiler selam veriyor arada. Ben de alıyorum. Neyse amcamlar Alman. Almanya'dan 9 hafta önce çıkmışlar yola. Tiflis'te bitecekmiş yolculukları. Çok taktir ettim. Saygıyla eğildim önlerinde. Sıcak havada yolculuk yordu iyice beni. Öğlen bir bira da çakmıştım üstüne. Karnım doyunca oyalanmadan çıktım yola. Tiflis'e girdim 5 gibi. Büyük bir şehir. Hızlı akan çok şeritli yolları olan bir şehir. Şehir hakkında hiç bir fikrim yok. Bakmadım gelmeden. Hızlı akan trafiğe saldım kendimi en çok araba ne tarafa gidiyorsa o yoldan:) sonra 15-20 km gittim Tiflis tabelasından sora şehir içinde. Bir nehirle kesişti yol tamam dedim şehir merkezi bunun kenarındadır. Sonra nehrin üstünde bir yaya köprüsü gördüm baya modern bir şey. Onun dibinde kaldırıma çıkıp park ettim. Köprünün girişine yürüdüm. Baktım orda turistler yürüyor dar sokaklarda. Bende yürüdüm köprüye çıkmadan. Barlar sokağı gibi bir yere çıktı. Dedim doğru yerdeyim. Şehir merkezi buralar. Orda bir yürüyüp köprüye çıktım. Köprüde foto çekerken. Birileri yanaştı. Nehirde bot turu satıyorlar. Peki dedim zaten fazla vaktim yok. Botla her yeri daha rahat görürüm. Gittik bota. Bir ben varım. Ne zaman kalkacak? Hemen. Peki. Kimse olmayınca daha küçük bir şey yanaştı. O ara geveze 3 arkadaş daha geldi. Bindik bota. Ben öne geçtim. Çok yüksek sesle konuşup kahkaha atıyorlar. Bir tanesi yanıma geldi. Tanıştık. Söylediğine göre antalyasporda top oynamış. Şortluydu. Bacaklarına baktım pek topçu kası da yoktu ama. Nasıl oluyor ,doğru mu anladım bilmiyorum. İngilizcesi yok. Türkçede sagol ve köksal başkan oley dışında bişey bilmiyor:) ben antalyaspor top dedi tekmesiyle topa vurur gibi gösterip:) neyse. Anzari'den sonra ben pek bulaşmadım. İnsanlara olan güvenimi sarstı çocuk. Turumuzu atıp karşılıklı sagol deyip uzaklaştık:) barlar sokağına döndüm. Bir bira söyleyip internetten kalcak yer baktım. 150 tl. 650 m yakında bir yer buldum. Oda da iyi görünüyor. Mesafeyi de duyunca, motoru bırakır rahatça bikaç bira içebilirim diye satın aldım hemen. Bu arada İspanya-Rusya maçı var tvde. Sokakta herkes maç izliyor. Benim olduğum yerde Ruslar. Karşıda İspanyollar var. Tatlı bir sürtüşme ortamda. Turist çoğu müşterilerin. Penaltılara kaldı ve Ruslar kazandı. Bir coşku hakim ortama. Hava kararmaya başladı bir an önce odayı bulsam iyi olur. Hesabı istedim. Yerine baktım otelin. Nehrin karşı sırtında. Sorun değil. Geçeceğim köprüye baktım. Rotayı çizdim internet varken. Koydum cebime telefonu çıktım yola. Karşıya geçtim. Yol kıvrılarak tırmanıyor. Sokaklar gene izbe, yıkık dökük hale gelmeye başladı. Sorun değil gideceğim yerler yakın yürüyüş mesafesinde. Sokağı buldum. Git gel yok 43 numara. 9 numarada eski bir evden bozma butik otel var. Oraya girdim biliyor musunuz bu oteli? yok. Wi-fi istedim. Bağlandım, gösterdim yerini. İlerde olabilir dedi. 2 tur daha attım döndüm gene o otele. Siz arayabilir misiniz dedim. Aradı çocuk. Konum attı kadın bana. Girdik telefona. 2 km daha yukarda. Bolşans dedi çocuk. İnternet varken rotayı çizdim. Çıktım yola. Çık çık iyice tuhaflaşıyor yollar. Duvarları yıkılmış terkedilmiş binalar, dar sokaklar. Hava da kararıyor. Aydınlatma çok az. Biraz dolanarak buldum sokağı. Ama otel falan yok burada. Bitane 2 katlı ev. bahçesi yüksek duvarlı. Dolu saçtan 2 m ye 4 m bir sürgülü demir kapı var avluda. İçerde ışıkta görünmüyor. Dedim herhalde bazen bu konumlar yanlış gidiyor bu değil. O ara konum da gitti zaten, süreli göndermiş. Arayamıyorum da telefonumu yurtdışına kapattım. Net yok. Çaresiz indim tekrar aşağıdaki otelin önüne wi-fi çekti. Yazdım adresi bulamadım tekrar konum atar mısınız. Attı. Aynı konum. Allah allah. Dedim siz adresi de gönderin. Geliyorum. Gittim adres de o bina. Çaldım zili. Açtılar. Orasıymış. Ama ben 2 saat dolandım bunaldım çok. Aşağı inip bira içecektim ama. Öyle inip yürüyerek çıkılacak bir yer değil. Oda güzel. Ama baktım banyo yok. Banyo ortakmış. Hay allah. Neyse motorla bir şehri turlayayım bari. Nehrin karşısına geçtim. Ana caddeleri takip ettim. Rusların görkemli mimarisi burada hakim. Çok geniş caddeler. Yüksek tavanlı, yüksek pencereli, sütunlu, heykelli binalar. Çok büyük meydanlar. Yollarda bizim gibi orta refüj, yuvarlağın ortasında döneceğin yeri gösteren bi yuvarlak filan yok. Herşey yol çizgileriyle belirlenmiş. U dönüşü için bir yağmur damlası çizmişler onu takip ederek dönüyorsun. Meydanda eğer ortada görkemli büyük bir heykel yoksa gene yuvarlak da çizgilerle belli onun etrafından dolanıyorsun. Dönüşte 3,5 lari verdim iki bira aldım. Yani 7 lira. Fiyatlar da para birimi de Bulgaristan'a benzer. Lari-leva. TL karşılıkları da yakın. Döndüm otele. İstersem bahçeye alabileceğimi söylediler motoru. Ama burada dokunan olmazmış. Kalsın dedim bahçe küçük zaten oturuyor insanlar. Bende oturdum. İki sudi turist vardı. Birde ev sahipleri. Açtım biramın birini. Diğerini ikram ettim alan olmadı. Sudilerin taksisi geldi. Onlar otelden ayrıldı bavullarıyla. Ukraynalı genç bir çift geldi sonra. Kız içerden ıslak çamaşırları aldı geldi leğenle. Bahçedeki kilerden çamaşırlık çıkarıp serdi. Belli ki bayadır buradalar. Hoş geldiniz dedi bana. Nerden geldiğimi sordu. Bende sordum. Ukraynalı Rus demek değil ama dedi. Biliyorum dedim. Bende sizin memlekete gidiyordum gidemedim. Erkek arkadaşı da bir şişe şarap getirdi. Sohbet ettik dilimizin döndüğünce. 5 gündür ordalarmış. Ev sahibi de olduğu için niye kaçmadınız 2. Gün diyemedim:) memnun görünüyorlardı. Her gün taksiyle inip çıkıyorlar herhalde. Toplu taşımanın da hareket edeceği sokaklar değil çünkü. Ben sabah gidiyorum deyince çok şaşırdılar. Sabah yol akşam konaklama. O kadar yolu tek başıma üşenmeden korkmadan yapabilmem onlara çok tuhaf geldi. Cool cool deyip durdular:)

Biramı bitirip. İyi geceler deyip odama geçtim. Uykuya dalmam uzun sürmedi.


Poti



Almanlar

Tiflis

Antalyasporlu

Tiflis konaklama

2.7.2018

Erkenden uyandım. Kahvaltı 9' daymış. O kadar oyalanamam. 300 km bir yolum var ama nedense 6 saat gösteriyor. Bir yol daha var 30 dk kısa ama Azerbaycan sınırına sürekli girip çıkıyor gibi geldi bana haritaya bakınca. Bir Azeri bir Ermeni. Riske atamadım. Azerbaycan'la Ermenistan'ın arası iyi olmadığı için. Biraz Azeri sınırına uzak yolu tercih ettim haritayı internet varken iyice inceledikten sonra. Taktım kulaklığı. Açtım müziğimi, çıktım yola. Gürcistan'da tabela çok az. Sırayla uğrayacağım şehirleri biliyorum ama yön tabelası filan yok. Mecbur arada durup gps den konumumun doğruluğunu kontrol ediyorum. Yol başta idare ederdi. İlerledikçe köy yolu. Ama bakımsız. Çukurlar var ve derin. Bir tane öndeki araca yakın olduğum için geç fark ettiğim bir çukuru kıl payı sıyırdım. Derin ve uzundu. Benim iki tekerde içine girip kalıp beni fırlatabilirdi diye düşündüm. Çukurlar arasında slalom yaparak ilerliyorum. Başka bir öndeki aracı sollarken. Aracını yanından çıkan çukurdan kaçamadım. Derindi ama allahtan küçüktü. Hızlı olduğumdan çıktım. Küfürü basıyorum bir yandan böyle asfalta, ne biçim ülkeler arası yol bu diye saydırıyorum. Çektim kenara. Sağlam görünüyor jant lastik. Devam. Artık sınıra yaklaşmış olmalıyım. Hızlı da geldim olabildiğince. 3 saat 120 km idi sınır 2 saati geçti. 90 km de. Ama birden yol o bozuk asfaltı aratmaya başladı. Devasa çukurlar kimisini içi su dolu. Toprak yol. Bu yol sınıra gidiyor olamaz diyorum. Ama gitti. Yolda in cin top oynuyor. Bir tane murat 124 benzeri eski rus arabası karşıdaki köy yolundan gelip benim yoluma girdi. Durdum bekledim. Yanaştı yanıma. Dedim yanlış yoldayım galiba şunlara sorayım. Armenia. Yerivan. This way. Vs bir şeyler geveliyorum ben. Türk müsin abü dedi:) evet dedim kayboldum galiba. Yok abü devam et dedi. Peki. Yol iyice bozuldu. Çantalar kırılıp dökülmese bari diyorum. Varsa böbrek taşlarımı döktüm ama motora bişey olmasa. Bir ara bir mersedes geldi solladı geçti beni zıplaya zıplaya gidiyor hiç umurunda değil yol. Burda eski mersedeslerin tamponlarını sökmüşler. Traktör gibi basıp gidiyolar her yerde. Tamponu sökünce çukurlara yaklaşma uzaklaşma açılarını yükseltmişler tabi. Umurlarında değil arabalar. Zaten yeni araba yok galiba ülkede. Hep eski araba ve cip. Belki ciplerde yenileri vardır ama tozdan ben hepsini eski model sanıyorum. Hiç sıfır araba bayisi filan da görmedim. Tozu da yiyince ben baya köpürdüm. Sıcak bir yandan. Yarım debriyaj fren ellerim ağrıdı. Diyorum bu sınırda gümrük filan yoktur herhalde. Bu adamlar her gün evine nasıl gidip gelecek. Belki de kapalı. Bir şekilde bitti o yol. Sonra birkaç evli bir köy gördüm. Orda bir köprü. Köprünün yanında da yeni konmuş ahşap bir kulübe. Köprüyü geçtim. Dedim yoksa sınırımı geçtim. Açtım telefonu gps den konumuma baktım. Valla geçmişim. Öyle gösteriyor telefon. Dedim olmaz böyle. Sanırım kulübedekiler gümrük. Gidip bir izin alayım bari. Bakın geçiyorum ben ama sorun olmasın?:) dediler gümrük 1 km ilerde. Peki dedim. Hakikaten de gümrüğe benzer binalar çıktı böyle bir yolun sonunda. Gümrük memurunun Kafkasya'ya git Kafkasya'ya. Oranın yolları güzel doğası müthiş tavsiyesine kafa salladıktan sonra sen onu boşver de bundan sora yol nasıl dedim. Orasını bilmem ben orası Ermenistan. Onlara sor deyip ermeni kapısına gönderdi beni. Saat 12 oldu bu arada. Orada vize gerekiyormuş. Vize için 30 tl ödedim. Banka diye bir camekanları var. Orda kredi kartı çekebiliyorsun. Onlarda sana ermeni parası veriyor. işini görüyorsun. Motor için de sigorta istediler. Onu da yaptırdım 50 tl ye. Çantalarım arandı. Oradaki memurla da sohbet ettik. Motorun fiyatı en çok sorulan sorulardan. 25 yaşında bir opeli varmış onun piyasadını soruyor bana TC de. Bende 4-5000 dolar edebilir dedim kabaca. Vay be iyi para diye gözü açıldı:) Bana farklı bir yoldan gitmemi önerdi orada göl varmış. Hrant Dink parkı varmış ben de o yolu kullandım. Ermenistan’da da yollar sıkıntı. tabela sınırlı. çok az tabela var. yolu bulmak için sürekli GPS e bakmam gerekiyor. Çok güzel yerlerden geçtim. Yem yeşil ağaçlı yollar, buz gibi tünellerden, kasabalardan... Burada da Gürcistan'daki gibi amelelere yaptırılmış, eski Rus yapısı apartmanlar çok. Bir kentsel dönüşüme ihtiyacı var buraların. Erivan'a varmam iki saatimi aldı. Yaklaştıkça hava ısınmaya başladı ayağımın tabanı sıcak yüzünden yandı. Yüzümü asfalttan yansıyan sıcak bunalttı. Erivan'a girince yine yoğun bir trafik vardı. ben de yine trafiğin yoğun aktığı tarafa yöneldim. 15 km kadar yoğun trafikte hareket edip birkaç bar görünce sağa yanaştım bir tanesine girdim. sordum Wi-Fi varmış. Bir bira istedim. Hava durumuna baktım. 40 dereceyi görünce neden yandığımı anladım. Haritayı açtım bu sefer de şehir merkezinin yan tarafında olduğumu fark ettim. Erivan'ın da dairesel bir şehir planı var. Booking.comdan otel baktım. Bu kez gerçekten otel olsun istedim. Üç yıldızlı yakında bir otel buldum. Fiyatı da benim istediğim aralıktaydı. Biramı içip otele geçtim. duşumu aldım. gezilecek yerlerin konumlarına baktım. Onları kafama işleyip dışarı çıktım hava kararmadan. Önce Matenadaran'a gittim bir kaç fotoğraf çekildim. Sonra Ermenistan ananın heykelinin olduğu yere çıktım. görkemli bir heykel. Park da çok güzel şehir ayaklarının altında. Hava kararırken oradan aşağı indim. Çağlayan’ı aradım. şehir merkezinin çevresinde dolanan dairesel yolu takip edip sağda Çağlayan merdivenlerini gördüm. Motoru park edip merdivenlere yöneldim. Gerçekten etkileyici merdivenler. Merdivenlerin çevresi çok kalabalıktı. Bir kaç fotoğraf çekip merdivenleri çıkmayı düşündüm fakat o ara karnımın çok acıktığını fark ettim. Bütün günü sadece bir börekle geçirmiştim. Merdivenleri çıkıp iyice kendimi yormadan önce karnımın doymasının daha iyi olacağını düşündüm. Yemek yemek için bir mekana oturdum. Menüyü tam çözemedim. lahmacunu görünce en azından bildiğim bir ürün diyerek lahmacun söyledim Wi-Fi istedim garsondan. O da telefonumu alıp şifeyi girince Türk müsün dedi. evet. İstersen bizde kebap da var. olabilir ben bir lahmacunumu yiyim bakarım. Menüden pek bir şey anlamadım. peki abi dedi. Türkçen güzel nerede öğrendin? Dedem öğretti. Deden sağ mı? Hayır, babam da ölmüştür. Deden türkiye’nin neresindenmiş. Yozgat. Güzel öğretmiş sana Türkçeyi. Güzel yazarım da. Carlo imiş adı Lübnan’da yaşıyormuş. Babası da ölünce Ermenistan'a gelmiş yemekten sonra teşekkür edip ayrıldım. Merdivenleri tırmandım. Çok güzel bir yapı herkes çıkabildiği kadar çıkmış. Sevgililer, çocuklar, aileler herkes merdivenlerde. En tepesine kadar çıktım. Oradan şehrin manzarası ve merdivenler harika görünüyor. Daha önce merdivenlerin yarım kaldığını duymuştum. Değişen bir şey yok son bölüm hala yapılmamış. Biraz oturup şehri izlerken Carlo'yu, dedesini, onun gibi Ordu'dan Arjantin'e Ege'den Yunanistan'a Yunanistan'dan Türkiye'ye göçmek zorunda kalanları düşündüm. Yada göçemeden ölenler, öldürülenleri. Bu şehirde onların sessiz çığlıklarını duyar gibi oluyorum bazı anıtlarda... Sonra aşağı indim. Motorumla önce şehri dolaşan dairesel ana caddeyi dolaştım. Sonra merkeze doğru sokaklara girdim. Meydanları gezdim. Ardından otelime döndüm.


Gürcistan - Ermenistan Yolu

Gümrük sandığım kulübe:)

Ermenistan





Merdivenlerin tepesinden gece Erivan manzarası


3.7.2018

Sabah kahvaltımı yaptıktan sonra- burada sekizde kahvaltı vardı- yola çıktım. iki farklı yol vardı. Google maps daha uzun bir yol gösteriyor fakat Yandex de daha kısa bir yol vardı. Çıldır Sınır kapısı Google maps te yok. İnternetten araştırdım kapı açık görünüyor. o yolu kullanmayı tercih ettim çünkü Gürcistan'da daha fazla yol kat etmek istemiyorum. Gürcistan'a doğru yöneldim yollar güzel. Çok yeni değil eski yollar yamalı yollar ama Gürcistan’daki gibi en azından çukurlar yok. Ermenistan fakir ama gururlu, temiz, yırtıkları var kıyafetlerinin, fakat hepsini yamamış, temizlemiş, ütülemiş giymiş. Gürcistan öyle değil. pasaklı, yırtıkları var, kirli, umurunda değil. Bazen yırtıklardan göz zevkimi bozacak şeyler görüyorum. Sadece ben rahatsız oluyorum. Gürcistan oralı bile değil. Bu beni takip eden WhatsApp gezi grubundaki arkadaşlara yollarla ilgili yaptığım metafordu. gerçekten de öyle. Ermenistan’ı sevdim insanları sıcak. Fakir olabilir ama mütevazi ve sıcakkanlı, saygılı insanlar. Erivan'da da Rus yapısı karakteristik özellikleri var. Binalar, meydanlar, trafik aynı mantıkta. Daha şehirsel bir yapısı var. Düzenli, temiz. Anıtlar etkileyici. Ben arka taraflarını dolaşmadım. Merkezin iç merkezini çok beğendim. Yola çıkınca beni ağrı dağı karşıladı. Yol boyunca takip etti. Gürcistan sınırına kadar problemsiz ilerledim. sınırda da bir sorun yaşamadım. Ama sınırı geçince gene Gürcistan’ın delik deşik bakımsız yollarıyla bir müddet mücadele etmek zorunda kaldım. Çukurlarla boğuştuğum bir sırada çok yavaşken bir de arı soktu boynumu tam oldu Gürcistan. Oda beni sevmedi zaten. Bir an önce çıkmalıyım deyip Çıldır Sınır kapısına yöneldim. Sınır kapısının yanında doğal yaşam alanı olan Aktaş gölü var. göl SİT alanı. Yol boyunca leylekler, göçmen kuşlarla karşılaştım. gölün çevresi yemyeşil, çeşitli egzotik kuşlarla etkileyici bir manzarası var. Ama bir an önce sınırı geçip akşama Rize'ye varmayı hedefledim. Sınırda bir sorun yaşamadım. Son çıkış kapısında bir problem oldu. sisteme girilmemiş plakam. memur plakayı görünce konyalı mısın? burada da var bir konyalı deyince yok İzmir dedim. zaten allahın Konyalısı ne anlar motordan, motor ege kültürü dedi. eyvallah dedim:) biraz sürdü işi beni manuel olarak sokmuş ülkeye:) arka tarafından sınıra yaya yada otostopla geldikleri her halinden belli yabancı genç bir çift duvara sırtlarını dayamış oturuyorlar. kız hıçkıra hıçkıra yüksek sesle ağlıyor. kimse de oralı değil. Memura dedim arkandakilerin sorunu ne, neden ağlıyor? ağlamıyor ki gülüyor. onların kafası güzel:) Peki, fazla oyalanmadan türkiye’ye geçtim. Türkiye geçince konfor yaşadım. sınıra kadar çok güzel bir asfalt yapılmış. hatta duble yol çalışmaları devam ediyor tünellerle. Bizimkiler Gürcistan'a havamı atmaya çalışıyor bilemiyorum ama sınırın bu tarafı sıcak asfaltlı duble yol karşı taraf stabilize. Göl sınır aynı zamanda. Manzaranın güzelliğine dayanamayıp tepede durdum. Birkaç fotoğraf çektim. Bu yolculukta gördüğüm güzel yerleri, yolları düşündüm. Sorunsuz geri dönmenin mutluluğunu yaşadım. Evden hala ne kadar uzaktayım. Ama en azından Türkiye'deyim. Artık çok içmememe rağmen bir keyif sigarası yaktım manzaranın güzelliği karşısında. Yol kıvrılarak devam ediyor Çıldır’a girince beni trafik kontrolü karşıladı. Trafik kontrollerinde kum torbaları, beton bariyerler, kurşun geçirmez paravanlarla karşılaşınca ne kadar doğuda olduğumu idrak ettim. Sadece ehliyetinizi alabilir miyim dedi memur. buralarda sizin gibi nizami motor şoförü bulmamız pek mümkün olmuyor. O yüzden motorun bilgilerini sormaya gerek duymuyorum. Kontrolden sonra Ardahan'a doğru yol aldım. Yolun bir kısmında çalışma olmasına rağmen sonrası çok güzeldi. Ardahan'a doğru gerçekten otoban değil ama, o kalitede yapılmış çok eğlenceli bir yol vardı motor için. Keyifle, kıvrılarak yol aldım. Hatta motorun viraj performansının sınırlarını zorladım. Daha sonra yol dağ yollarına döndü. Şavşat’a geldik. Sonra Artvin'e doğru devam ettim. Yolda önüme bir tomruk kamyonu çıktı. yıllarca işlettiğim kereste dükkanından hatırladığım köknar kokusu beni kendine çekti. bir süre kamyonun arkasında buram buram gelen kokuyu içime çekip 20 yıl önceyi, buralardan köknar aldığımız yılları düşündüm. Sonra sollayıp güzelim Karadeniz manzarasının tadını çıkardım. Yemyeşil yüksek köknar ağaçları. Yeşilin bin bir tonuyla kıvrıla kıvrıla yaylalarda yol aldım. Artvin de gerçekten Çok güzel bir doğanın ortasında olan bir şehir. Akşam olmadan kendimi Rize'ye atmak istediğimden oyalanmadım. Artvin'den çıkınca Borçka'ya kadar beni benden alan efsane bir yol var. keyifle kıvrılarak ilerledim. İki dağ arasında, nehrin kenarında. Yolda pek sollama imkanı yok. neredeyse tamamı kesiksiz çizgi. Fakat fazla trafik yoktu. Baraj gölüne kadar yol bir bu tarafta bir karşı tarafta devam etti. Bazen köprülerle karşıya geçiyor, bazen tünellerle dağı aşıyordu. Zaman zaman heyelanlı bölgelerle karşılaştım. Umarım kimse altında kalmamıştır ne kadar korkunç bir ölüm. Su gölleşmeye başlayınca tırmanmaya başladık. Neredeyse bulutlarla buluşacakken tepede bir mekan beni karşıladı. Henüz öyle yemeği de yememiştim. Yanaşıp bir saç kavurma istedim. Orada nereye gidebileceğimi düşünürken yolun Pazar'dan geçtiğini gördüm. On sene önce Zafer'in düğünü için geldiğimde Pazar'da köyümden Rahmi'nin asker arkadaşını ziyaret etmiştim. şeref Pazar'daydı telefonunu tekrar istedim. Aradım. Fabrikadayım gel dedi. Konumu aldım. 2 saatte varırım. Hopa’ya doğru indim. Yolda yağmur başladı. şeref'le konuştuk beni yolun üstünden aldı. Fabrikada bugün gece 12’ye kadar çalışacakmış, kantar sorumlusuymuş çay fabrikasında. Beraber fabrika yemeğinden yedik Pek aç olmama rağmen eşlik ettim. Sonra bir iki çay içtik. Bana fabrikayı gezdirdi. sonra müsade istedim. Islanmıştım da. Onun çıkış saatini bekleyecek durumda değilim. Çayeli’ne girince solda bir otel gördüm. Dolanıp önüne gittim. Odamız yok dediler. Yol boyunca hiç bakmayın Rize'den de aradılar orda da yokmuş. Trabzon’a kadar yer bulmanız zor. Bu durumda uygulamayı kullandım Rize'de bir oda ayarladım. 20 km var, bayağı da Islandım, yapacak bir şey yok. Biraz daha devam edeceğiz. Aydoğan otele geldim dediler bizde yer yok. Nasıl olur ben parasını ödedim. Sonra bir odamız boşalacak beklerseniz ayarlayalım. Lütfen. Benim devam edecek halim kalmadı. Uzun zamandır yoldayım sırılsıklam oldum. Artık burada kalmak zorundayım. Karadeniz turları nedeniyle otellerde yer yokmuş. Bana bir oda ayarladılar. Belki bir çalışanın odasıydı, bilemiyorum. Çok da önemli değil. Sadece kalacak bir yatağa ve duş alacak bir banyoya ihtiyacım vardı. Bunlarda karşılandı .Gürcistan'dan çıkmadan önce kalan son larilerle birkaç tane bira almıştım. Onlardan bir tanesini açtım oda bana yetti sonra güzel bir uyku çektim.


Erivan'dan Ağrı Dağı


Gürcü köyü

Aktaş


Artvin

Artvin




Çay fabrikası

4.7.2018

Bu sabah biraz zor kalktım. Odada pencere yok. Saatin farkına varamadım. Yorgunluk da var. Kahvaltıya indim. Kahvaltıdan sonra toparlanıp çıktım. Motorumun başında hazırlıklarımı yaparken biri yanaştı. Nerden geldiğimi nereye gideceğimi sordu. Anlattım. O da motorcuymuş. Gürcistan'a ve Ermenistan'a motorumla gidip gelmeme hayret etti. Gitmeden önce karşılaşsaydık senin gitmeni engellerdim. Motorun ve senin tek parça halinde dönmeniz mucize. İyi, bir şey olmamış. Ben buradayım ben cesaret edemem. Dedim iyi ki karşılaşmamışız o zaman çünkü benim korkutulmaya değil cesaretlendirilme ihtiyacım vardı. Hoşça kal deyip yola koyuldum. Hava bulutlu. Yağmurlu olduğunu söylemişti biraz önceki arkadaş. Önemli değil yağmurluğum var gerekirse giyerim sakin sakin ilerledim. Sahil yolu gayet keyifli. Ordu'ya geldim ama arkadaşımı aramadım artık zaman kaybetmek istemiyorum hedefim Sinop. Yarın da İstanbul. Zafer'le geçen sefer Perşembe tarafına giderken yoldan çok etkilenmiştim. Tam motor yoluydu. Arka tarafta yeni yol yapılmış. O yüzden perşembe Fatsa arası çok kullanılmıyor ama çok virajlı, yeşil ve denizin buluştuğu bir yol. saat öğleni geçti atıştırmalık bir şeyler bakıyorum yolda. Sağa yanaştım bir kafenin önüne. Yiyecek bir şeyimiz var mı? Merdivenlerden in dedi. İndim. bir tost yedim yukarı çıkınca sağımdaki tabelayı fark ettim. Büyük bir fotoğraf, üzerinde uzun saçlının yeri, fotoğraftaki de uzun saçlı. sonra soluma döndüm. Beni yemek için aşağıya yönlendiren arkadaşa bu siz misiniz dedim. evet dedi. o zaman sizin de bir fotoğrafınızı çekeyim. Dükkanın üstünde de başka bir fotoğrafı var. fotoğrafın altına geçip poz verdi hemen. Belli ki alışık olduğu bir istek. Teşekkür edip yola devam ettim. Benzinliğe depoyu tekrar fullemek için girdiğimde Sinop’ta otel baktım. Aklımdan geçen; Sinopa gidip deniz kenarında bir otel altı restoran olan bir yerde kalmak , restoranda balık rakı yapıp yukarı odama çıkmaktı. Fakat aradığım kriterlerde bir yer göremedim. Ayrıca fiyatlar yüksek, değmez diye düşündüm. Haritayı incelerken Amasya gözüme ilişti. Gerçekten güzel bir şehir olduğunu biliyorum. Oraya gitmek daha doğru olur diye düşündüm. Rotamız Amasya. Keyifli, sakin, otoban gibi bir yolda geçen 70 dakikaydı. Amasya’da fiyatlar daha makul. Nehir kenarında bir konakta oda buldum uygulamadan .Ama tutmadım önce görmek istedim otele geldim oda sordum. tek kişilik odamız yok. İki kişilik ne kadar ki ? 150 tamam tuttum. Uygulamada 230' du bana özel fiyat:) Nehir kenarında zorda olsa rakı içecek bir yer de buldum. Anadolu'da pek kolay olmuyor. Davetsiz misafirimle yemeğimizi yedik. Ardından tarihi konakta rahat bir uyku çektim. Sonrası bildiğim yollardan İstanbul, bir gece sonra da İzmir. 5000 km göz açıp kapayana kadar bitti...


Uzun saçlı

Amasya

Misafirim



Comments


  • White Facebook Icon

© 2023 by Going Places. Proudly created with Wix.com

bottom of page