top of page
Ara

Bulgaristan - Sırbistan - Yunanistan Motor Gezisi

  • Yazarın fotoğrafı: Bülent Güven
    Bülent Güven
  • 29 Ağu 2018
  • 10 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 Eyl 2018

15-20 mayıs 2018





Arkadaşların Finalfour için fazla biletinin olması beni de Belgrad yoluna düşürdü. Aklımda hep motorla gitmek vardı. Arkadaşlar uçak biletlerini aldı. Whatsapp grubunda paylaştılar, aynı tarihleri ayarladılar. Ben bekledim. Aslında ben de yoldan korkuyordum. Motorla ilk tek başıma yurt dışım geçen yılkı Sakız adasını saymazsak. Onda da dönüşte Bodrum'a geçerken motorum içten parçalanmış bunun sonucunda Yamaha Tenere kullanmayı bırakmıştım. Kaza ihtimalini pek aklıma getirmedim. Daha dikkatli olacağımı, daha düşük bir ihtimal olduğunu düşünüyorum yabancı bir yerde kaza yapmamın İzmir içinde yapma ihtimalime karşı. Ama motor arızası, debriyaj teli kopması, zincirin kopması, lastik patlaması gibi ihtimallerden korkuyorum. Belgrad'a gitmeden önce Sofya'ya uğramak istiyorum. Orada da oraya yerleşmiş bir arkadaş beni bekliyor.


Sonuçta motorla yurtdışını ertelemeye karar verdim. Uçak biletini araştırdım. Uygun bilet de buldum. Aldım biletimi ama tam onay kısmında sorun çıktı. Ekran kilitlendi. Sinirlendim. Ben motorla giderim. Eşime de anlattım durumu istemese de ben kararımı verdim. Artık kafama koyduğum şeyi yaptığımı bildiği için gönülsüz de olsa bir şey demedi. Rotamı belirledim. Kesin olan iki yer Sofya ve Belgrad. Onun dışında haritayı açtım, sadece haritadaki konumlarına ve benim bu gezi için ayırdığım zamana göre Piriştine, Üsküp ve Selanik'i ekledim. Oradan varsa feribotla Midilli, Ayvalık. İzmir'e dönüş. Rota hazır. Sınır geçişlerinde problem olabilir mi? Makedonya ile Yunanistan arasında sınır kavgaları, tanıma tanımama durumları vardı gibi kalmış aklımda. Araştırdım. Bir şey göremedim. Önemsemedim de. Yolda her şey değişir sıkıntı değil. Önemli olan gitmek ve dönmek bence. Şehirler, yollar hakkında da bilgi almadım. Araştırmadım. Gidince bakarım dedim, bozmadım büyüsünü...


15.5.2018

Yola çıkma vakti.

Bir kaç gündür uyku tutmuyor. Hazırlıklarım tamam. Bir kaç giysi, yağmurluk, spor ayakkabı, fren ve debriyaj teli, lastik tamiri için bir tüp ve zincir spreyi. Sabah eşimle vedalaştım. Çocukları okula bırakıp gelip, atladım motora. Keyifle yol aldım sıkıcı Çanakkale yolunda. Hava sıcak, yol düz olmasına rağmen keyifli geçti. Depomu bitirene kadar durmadım. Üç buçuk saatin sonunda Çanakkale'de bir benzinlikte durdum. Motorla bir çift girdi arkamdan benzinliğe. Sohbet ettik ayak üstü. İstanbul'a gidiyorlarmış. Belgrad'a gidiyorum bende diyerek havamı attım:) Bir gün bizde gidebiliriz inşallah dediler. Bende umarım dedim, ayrıldık. Yemek işini de halledip çıktım yola tekrar. Feribotla boğaz keyfinden sonra Tekirdağ'a geçtim maceralı yollardan. Google maps e göre yol var ama gerçekte yok. Epey bir süre toprak yollardan geçtim. Haritanın neden uzun yolları tercih ettiği anlaşıldı böylece. Ama bu arada epey zaman kaybettim. Akşam oldu. Bir otel ayarlayıp Tekirdağ'da konakladım. Gece yolculuk yapmayı motor için güvenli bulmuyorum. Araba içinde öyle ama motorda, hele tanımadığım bir yerde beni yolumdan edecek bir riski almam. En güzeli hava kararınca konaklamak. Az alkollü bol dinlenmeli bir gece zamanı:)


Tekirdağ'a giderken

16.5.2018 Bulgaristan'a geçiş zamanı.

Sabah güzel bir kahvaltıdan sonra Edirne yoluna düştüm. Öğlen sınırdayım. 15 km önce başladı kamyon kuyrukları. Yazık bu adamlara ya. Biter mi bu kuyruk? İnmişler araçlardan, aracın gölge tarafına geçip atmışlar portatif sandalyeleri, piknik yapıyorlar. Ben de sınırı geçmeden atıştırayım, bir daha durmam diye bir benzinlik tesisine girdim. Ne dandik yermiş. Soğuk bir kuru köfte. Birkaç pörsümüş patates kızartması ve soğuk pilav eşliğinde öğle yemeğimi hallettim. Benzin az kalmıştı. Acaba karşıda daha mı ucuzdur, ordan mı alsam, burdan mı diye düşünürken riske atmadım. Doldurdum depoyu. Sınırda problem yaşamadım. Üzerimde Fenerbahçe tişörtü F4'e gidiyorum dedim gururla. Nihayet Bulgaristan'dayım. Eve de kapsama alanından çıkmadan bir haber verdikten sonra çıktım yola. İyi ki benzin almışım. 200 km filan benzinlik yoktu yol üstünde. Trafikte azdı. Casino tabelalarının dışında hiç bir şey de yoktu hatta. Yol iki şeritli otoban. Ama çok da düzgün değil yamalı bohça gibi. Kıçını da yoruyor insanın. Baştan 130 u geçmemeye çalıştım. Yabancı yerde polisle sıkıntı yaşamayayım diye. Ama bitmek bilmiyor düz yol. Dayanamayıp 150 lere çıktım artık. Bir molayla Sofya'ya ulaştım. Kayhan konum atmıştı, kolayca buldum yeri. Bana temiz bir yer ayarladı bu gece için şehir merkezinde. Bu gün artık yürüyerek her yere ulaş, motora binmek istemezsin dedi. İyi de oldu.


Kapıkule

Sofya AB Parlamento Binası

Alexander Nevski Katedrali


17.5.2018

Sabah kalkınca bir yürüyüş yaptım kahvaltı için. Burada hala Euro geçmiyor. Levam olmadığı için zorlandım. Kredi kartı geçmeyebiliyor küçük yerlerde. Fiyatlar uygun. Leva Euronun yarısı ama örneğin bir çok ülkede 1 Euro olan su burada 1 Leva ile 0,5 Leva arası. Bira mesela marketlerde 1.1-1.5 Leva arası fiyatlarda. Bu bizden de epey ucuz. Odama dönüp gezilecek yerlere baktım internetten. Hazır Wi-fi varken. Haritada konumlarına baktım. İnterneti kapattım haritayı gördükten sonra. Telefonu cebime koyup atladım motora. Kendime mihenk taşları belirleyerek yol aldım. Sofya hanımın heykeli. Alexandr Nevsky katedrali. Metrodaki eski şehir kalıntıları. Sonra Kayhan aradı. Onunla buluşup bilen bir ağızdan dinledim Sofya'nın hikayesini. Tarihi, politik, ekonomik, kültürel özelliklerini. Gene bu şehir de bir çok modern şehir gibi dairesel bir planda yapılmış. Çok büyük parklara şehrin göbeğinde de halkanın dışlarında da yer verilmiş. O parklardaki ağaçların görkemi, bitki örtüsünün sıklığı beni çok etkiledi. Yürüyüş yolları dışında ağaçların arasından geçmek bile mümkün değil. Sofya'nın sırtını yasladığı Vitoşa dağı da kışın iş çıkışı, akşam açık pistlerinde kayak yapılabilen, yazın sıcak günlerinde, eteklerinde dağdan akan derelerden gelen su sesleri ve kuş sesleri eşliğinde dinlenilebilen bir yer.


Sofya Merkezi (arkada Vitoşa dağı)

Metro Buluntuları

Sofya Hanım

18.5.2018 Bugün maç var.

Dün arkadaşlar da ulaştı Belgrad'a. Kalacak yer ben de ayarlamıştım onlarla beraber, nasıl gideceğime karar vermeden daha. Yola çıktım sabahtan. 50 km sora Sırbistan sınırına geldim. Bir ara yanlış yolda olduğumu sandım. Yol Sofya'ya kadar otobandı. Sırbistan'a doğru tek gidiş tek gelişlik bir kasaba yoluna dönüştü. Güzeldi ama. Sakindi de. Sınıra gelince iyi bari doğru yolmuş dedim. Haritaya o kadar dikkatsiz bakmışım ki sınırın ne mesafede olduğunun bile farkında değilim. Gene sorunsuz bir geçişten sonra Sırbistan yollarındayım. Niş kentine kadar bir 30-40 km, dik kayalık yamaçların olduğu bir vadide ilerliyor yol. Tarifsiz güzel bir yol. Dar birer şeritli sıcak asfalt, kıvrıla kıvrıla ilerliyor. Yanında bir 20 m lik uçurum. Aşağıda demir yolu. Onun birkaç m altında da bir dere. Dereyle demiryolunu pek göremiyorsun yeşilliklerden, ağaçlardan. Yolu, kayaları kırarak açmışlar, Pek park edecek alan yok kenarında. Bir çok yerde tünel var. O yüzden pek foto çekemedim. Bu keyifli yoldan sonra otoban başlıyor. Otobanda Euro kabul ediyorlar. Kredi kartı da geçiyor. Bulgaristan'da yollardan para almadılar. Sırbistan'ın otobanı yeni. Yapımı hala da devam ediyor. Güzel rahat bir yol. Gene bastırdım gittim. Çünkü çok sıkıcıydı artık yol. Belgrad'a geldim. Arkadaşlarla buluştuk. Maçı kazanıp finale Fenerbahçe'yi yazdırdık.


Belgrad







19.5.2018

Bugün maç yok. Belgrad'ı gezmek için ayırdığım gün. Trafiği tam bir curcuna. Yoğun ve karışık bir trafiği var. Yollarda arabaların yanında tramvay ve troleybüslerle beraber hareket ediyorsun. Motorcuları da pek takmıyorlar. Çok sıkışık bir trafik. Açıldığı anda da çok hızlanıyor. Benim kafamdaki navigasyon bir işe yaramıyor. Çünkü her taraf tek yön. Araç trafiğine kapalı yollar var. Mesela kaleyi görüyorum. Çapraz bi şekilde yollarda zikzak çizerek ulaşmam lazım en kötü. Ama olmuyor. Gittiğim yer beni aksi istikametteki tek yöne yönlendiriyor. Başka bir yönden yaklaşıyorum. Bu sefer yol araç trafiğine kapalı, çarşılara geliyor. Her taraf köprü. Sanki Belgrad bir kadın; göğüslerinin iki ucuna ipler geçirerek birleştirilmiş bir büstiyer giydirilmiş. Bir sürü köprü var. Otomobiller için, trenler için, tranmvay için. Karışık. Ben göğüslere daldığım için dönüşü kaçırıp karşı göğse geçiyorum ip üstün de genelde:) bu sefer tramvay yolundan dönüyorum. Nehrin kıyısına inmek istiyorum. Yolu bulamıyorum. Zaten nehir kenarında yol da yok. En son artık kendi yolumu çizdim. Kaldırıma çıktım. Çimlerin arasından indim motorla kıyıya. Biraz dolaştım. Bir şeyler içtim. Sonra gene ters yön düz yön dinlemeyip çıktım kaleye bir şekilde. Güzel bir park olmuş. Okçuluk denedim kalede. İstikrarlı olmasa da, arada 12 den vurmayı başardım. Tesla müzesini de dolaştıktan sonra arkadaşlarla buluşup bir şeyler içtik. Şehir içi trafiği beni baya yordu bugün. Gün benim için bitti ama Belgrad uyumuyor.


20.5.2018

Belgrad sokakları sarı tişörtlü insanlarla dolu. Fenerbahçeliler bayram yerine çevirmiş durumda Belgrad'ı. Her yerde marşlar, tezahüratlar duyuyorsun. Kafeler tıklım tıklım. Biz de ortama ayak uydurduk. Bira eşliğinde maçı bekledik. Fakat umduğumuz gibi olmadı. 2. Şampiyonluk yerine 2. ikinciliğimiz oldu.

21.5.2018

Sabah erkenden yola çıktım. Daha önceki planım güneyden dönmekti. Üsküp ve Piriştine'yi göreyim farklı bir yol olsundu dönüş için. Ama son mağlubiyet de keyfimi kaçırdı. Ayrıca motorumdan tuhaf sesler geliyor. Sanırım zincirimin ömrü bitti. Bildiğim yoldan gitmeyi tercih ettim. Sofya'da bir Kawasaki servisi de görmüştüm. Orda bir baktırırım dedim. Otobanı hızlı geçtim. Vadi yolu da gene çok güzeldi. Ama ben biraz tedirgin ilerledim. Gazı kestiğimde, vites atışlarda tuhaf sesler geliyor zincirimden. Neyse ki sorunsuz sınıra ulaştım. Her zamanki gibi hiç kimse çantalarımı kontrol etmedi. Geç dediler. Bulgaristan tarafında kenarda iki motorcu gördüm. Yanlarına yanaştım. Hırvatistan'dan bu sabah çıkmışlar yola. Bu gece Sofya yarın İstanbul. Ermenistan'a kadar gideceklermiş. Bana Sofya'da konaklama yeri filan sordular. Keşke peşlerine takılabilsem. Eminim çok güzel bir rotadır dedim. İmrenerek baktım onlara. O an için 1,5 ay sonra kendimi Ermenistan'ın başkenti Erivan'da motorumla bulacağım aklımın ucundan geçmezdi. Tıpkı 6 sene önce hayatımda hiç binmediğim motorla yurtdışını gezeceğimi düşünemeyeceğim gibi. Sofya'ya geldim. Serviste zinciri ayarlattım. Yani olabileceği kadar. Bu zincirle yol alma dediler. Biz gene ayarlanabileceği kadar ayarladık. Dönünce değiştireceğim, gittiği kadar götürsün dedim. Rotam Selanik. Oradan feribot bulursam Midilli veya Sakız'a. En azından sürüş kısmını azaltıp yolda kalma riskini azaltırım. Sofya- Selanik yolu da çok güzel. Hafif yağmur altında ilerledim. Güzel asfaltlı, yeşillikler içinde keyifli bir yol. Benzin için mola verdim. İçecek bir şeyler alıp oturdum bir masaya. Yaşlıca bir turist yanaştı yanıma. Hans almanya'dan turla gelmiş. Bulgaristan sonra Romanya'yı gezeceklermiş. Onların turu da benzinlikte moladaymış. Nerden geldiğimi nereye gittiğimi sordu. Tek başıma gezdiğimi yolumu anlatınca, gözleri parladı. Çok hoşuna gitti. Onunda goldwingi varmış. Ama bacağından bir rahatsızlık geçirmiş. Çok binemiyormuş artık. İzmirli olduğumu söyleyince, Ağva diye bir yerden bahsetti. Ben de öyle bir yer yok İzmir'de dedim. Sonra şakraan dedi tamam o var:) Almanyalı bir Türk arkadaşının evi varmış orada. 10 sene gittim geldim oralara, çok güzeldi dedi. Vedalaşıp ayrıldık. Coşkuyla el salladı arkamdan. Eve yaklaştığımda Aliağa tabelasını görünce anladım ağvanın Aliağa olduğunu:) Sınırı geçtim. Bir benzinliğe girdim hem bir şeyler içip, hem internet varsa yoluma bakmak, kalacak bir yer ayarlamak için. İnternet varmış. Bir çay alıp oturdum. Bir amca geldi yanıma. Bir şeyler söyledi. Anlamadığımı söyleyince. Nereli olduğumu sordu. Türksün?

Evet. Türkçe konuşmaya başladı çat pat. Arabası 10 km ilerde yolda kalmış. Benzinin bittiğini anlayamamış. Bir bidonu doldurmuş. Beni de götürür müsün dedi. Tabi ki dedim. Acele etme iç sen dedi bana çayını. Peki. Bunalmış adamcağız yolda. Sıcakta. Ben yardım edince sevindi. Pek araç da yok ortalıkta. Anlatmaya başladı. Yaşlılık zor. Çocuklar, gelin... Uğraşmak zor. İşler zor. Yunanistan çok kötü. Sizin durumunuz iyi. Burada hayat çok zor. Pahalı. Pazarcıyım ben. İstanbul'dan kıyafet getirir pazarda satardım. Oda satılmıyor artık. Adam çok dertli. Bir kaç fırt çektim çayımdan hadi gidelim. Binmeye kalktı arkama. Dur dedim öyle olmaz. Zaten şort, atlet, terliksin. Üşüyeceksin de ama olsun. Bari kask tak. Yedek kaskımı çıkarıp giydirdim. Bayağı da uzaktaymış kamyoneti. Çok teşekkür etti. İsmini yazdı telefonuma. Facebookta beni bul. Yolun düşer bir ihtiyacın olur. Ararsın dedi Yannis. Daha doğrusu Gıannıs Pashashalıs. Profil resmimde köpeğim var. Köpek olan benim... Bulamadım ama. Feribot sordum ona. Bilmiyorum dedi Selanik'ten. Kavala'dan var mı? Oradan var. Tamam sağ ol. Merkezden bir otel ayarlamıştım gene. Otele gittim önce. Duşumu alıp çıktım limana bilet sormaya. Buradan yok dediler. Kavala'dan? Oradan var. Ne zaman? 2 gün sora. İyi dedim ver. Zaten bugün akşam oldu. Yarın Selanik'i gezerim. Ertesi gün de Kavala. Oradan biner giderim. Dolaşıp risk almayayım. Kordonda bir dolaşıp odaya döndüm.




Hırvatlar


Hans

Yannis


Selanik

22.5.2018

Bugünü Selanik'i gezmeye ayırdım. Atatürk'ün evini ziyaret ettim. Kordonda dolaştım. Kordon diyorum İzmir'e benzediği için. Diğer gezdiğim yerler: Aristotelus meydanı, beyaz kule, Galerius kemeri, Ayasofya, Ayadimitri kiliseleri. Kordonda tekne turu yaptım korsan gemisi konseptli bir gemide. Korsan amcada çok havalıydı. Tekne turu ücretsiz. Bir içki içmek şartıyla. Akşamda barlar sokakları olan Ladadiki. Ladadikiyi internetten bakmasam bulamazdım. Çünkü kordonla 2. kordon arasında. Binaların arka bahçeleri gibi. Yani büyük bir imar adasının çevresinde yüksek binalar var. Bir kısmı denize bir kısmı içe bakıyor. Binaların arasından ortada oluşan arka bahçeye geçiyorsun, orda ayrı bir dünya. Yaya yolları, barlar, meyhaneler. Güzeldi. Bir tavernada barbun ile uzo içtim. Yunan müziği çalan bir grubun müziği eşliğinde.






23.5.2018

Kahvaltıdan sora kavala ya hareket ettim. Çok acelem yok. Feribot 21:30 da. Sabah 6:00 da Midilli'de olacak. Kavala Selanik arası 150 km. Küçük de bir yer zaten Kavala. Pek yorucu olmayan bir yolun sonunda Kavala'dayım. Girişte güzel bir şehir manzarasının olduğu yerde durdum. Yanda Kıbrıs'ı unutma şeklinde Türk düşmanı bir tabela var. Haritada kuzey Kıbrıs'ın olduğu bölge kırmızı ve kan akıyor. Biraz dinlenip kalan suyumu içtim. Sonra merkeze indim. Limanın arkasındaki sırtlarda Osmanlı mimarisi sizi karşılıyor. Türk düşmanı tabelalar olsa da şehir girişinde, evlerimizi korumuşlar. Arka dar sokaklardan tepeye tırmandım motorumla. Çok güzel fotoğraflar çektim. En tepede, burunda Kavalalı Ali Paşa'nın evi var kilisenin yanında. Ev çok güzel. Çok da güzel restore edilmiş. Orijinaline uygun. Görkemli bir Osmanlı evi. Burunun iki tarafını da görüyor pencereleri. Bölgeye hakim bir noktada. Evin önünde de kocaman bir at üstünde heykeli var paşanın. Osmanlıya karşı başarılı bir isyan yaptığı için de burada sevilen biri anladığım kadarıyla. Bahçede gene ilgili bir yaşlı turist yanaştı yanıma. Plakamı görünce. Türk müsün dedi. Evet. Tek başına mısın? Evet. Onlarda karısıyla dolaşıyorlarmış. Fransa'dan gelmişler. Biraz sohbet ettik. Sık sık da karşılaştık ondan sora dar sokaklarda. Paşanın evinden burnun arka tarafına geçtim. Dar yaya yollarından ilerliyorum. İnişli çıkışlı. Kaleye ulaşmayı hedefliyorum arka taraftan ama, pek mümkün görünmüyor. Bir sırttan aşağı doğru inerken park ettim. Önüm görünmüyor ve gittikçe daralıyor. Nasıl döneceğim sora geri. Yokuş yukarı geri çıkarmam da zor. Pek kimse de yok yardım edecek. İnip yürüdüm biraz. Çıkışa bakmak için. İyi ki durmuşum. İlerde merdivenler başlıyor. Dönecek yerde yok. Döndüm motorun yanına. O dar ve eğimli yerde, kan, ter içinde, yan ayağın üzerinde, tekerlerini kaldırarak, ileri geri çevirdim bir şekilde motoru. Kaleyle su kanallarını da gördükten sora yeter bu kadar Kavala. Burnun arka tarafında balık restoranlarına oturdum gene. Akşama kadar yemek içmekle geçirdim yavaş yavaş yerli, ilgili bir Türk garsonun olduğu restoranda. Feribotun dandik birkaç araba alan küçük bir şey olacağını düşünürken dev bir cruz gemisi çıktı. İçinde 3 kat araç var en az. Dev tırlar içinde tırmanıyor. Motorcular en öne sıyrıldı gene. Bu gemi bütün egeyi dolaşıyor. Midilliden sora Sakız, Rodos, Mikanos vs. uydurmuş olmayayım. Birçok ada dolaşıyor ama. Yanımda eski bir KLE 500 ile seyahat eden bir Alman çift var. Motorun gaz teli kopmuş. Eleman bir ip bağlamış eline. Onu çekince gaz veriyor:) Neyse gemiye bindik. Gösterilen yere park ettim. Yukarı çıkıyorum. Bir kapıdan girdik. Resepsiyon karşıladı. Oda verecek herhalde diye sevinirken biletimi istedi. Sonra siz yukarı out side. Hadi ya! Niye dışarda? Gece soğuk olur. Dışarı çıktım. 3. Sınıf iş bizimki. Söyleseydi satıcı içerden alırdım. Bir şey demedi ki. Bilet dedim, bilet verdi. Bir bira içtim. Yağmurda başladı. Üstü kapalı yanlarda cam olan bir yer var, plastik sandalyeler filan... Sonra can yeleklerinin olduğu sandıklar var. Birinin üzerine yattım biraz. Olmadı. Çok nemli. Sonra içeri girdim. Odalar değil de, otobüs koltuğu gibi koltukların olduğu bir salona. Sanırım biletimiz burayı kapsıyordur. Emin de değilim ama, ortada görevli yokken yerleştim birine. Bir şekilde uyudum biraz Midilli'ye kadar.



Kavala


Paşanın Evi 1

Paşanın Evi 2




24.5.2018

Midilli'ye indiğimde sabah 6, hava karanlık henüz. Ayvalık bilet gişeleri de kapalı haliyle. Birkaç erkenci kafe var açık yolcular için. Birine oturdum. Bir börek ve çay eşliğinde kahvaltımı yaptım. Sonra bir tur attım sahilde. Telefonun Türkiye'den çektiği bir buruna geçip. Haberlere baktım. Oyun oynadım saat gelene kadar. Sonra Ayvalık'tan İzmir'e... Geçen yılkı bir günlüğü saymazsak, ilk yurt dışı gezimi, biraz rotayı kısaltarak da olsa sorunsuz bir şekilde tamamladım. Bu beni daha uzak yerlere gitmek için cesaretlendirdi. Bir sonraki gezide görüşmek üzere...


Midilli

Midilli'de en beğendiğim ev


Comments


  • White Facebook Icon

© 2023 by Going Places. Proudly created with Wix.com

bottom of page