10 gün 14 Ülke Balkanlar ve İtalya Motor Turu
- Bülent Güven
- 31 Tem 2022
- 21 dakikada okunur
19,07.2022 Hazırlık
Uzun bir pandemi arasından sonra yeni Bukefalos’umla yeniden yollara düşeceğiz yarın. Haziran başı Bukefalos’un bakımını yaptırdıktan sonra hiç binmedim. Yapmayı düşündüğüm yol 6000 km yani standart bakım aralığı kadar. Eğer yola çıkabilirsem motorum ara bir km de olsun yolda bakıma ihtiyaç duysun istemedim.
Bu arada elektrikli motorla yaptım 1500 kmden fazla heralde. Bukefalos’un heybeti konforu yok ama kahrımı çekti Soco. Onun gibi cebimi de yakmıyor. Bir lokma elektrikle 150 km mesafedeki köyüme bile götürdü getirdi iki defa. Ama yavaş gitmenin ve küçük olmanın dezavantajıyla attı beni üzerinden geçen hafta. Emniyet şeridinde aheste aheste giderken bir pikap firenleyerek önüme kırdı durmak için. Bakkalı görünce su alacak olmuş. Görmedi beni tabi. Panik frene asılmamla yere yapışmam bir oldu. İyiyiz şükür. Hafif hasarlarla atlattık ikimizde. Ama hala sol tarafımda bir sıkıntı var. Omzumun üzerine yatamıyorum, sola dönemiyorum geceleri. Her neyse yarın yolda açılırım. Böyle kazalar moralimi bozmuyor benim. Daha büyük sıkıntılar yaşamamam için uyarı gibi geliyor. Çok da rehavete kapılmamak lazım yavaş emniyetli gidiyorum diye. Başkalarının hatalarına hazırlıklı olmak lazım özellikle iki teker üzerinde. Hayatta kalmanın yolu kurallara uymak değil sadece, kuralsız her hareketi öngörebilmek, hazırlıklı olmak, özellikle sana çarpmak isteyenlere bile... Başıma da geldi…
Rotaya gelince, Budapeşte’deki adamım Caner’i ziyaret etmek hedeflerden biri. Dolaşarak gidicem tabi direk değil. Km’yi de 6000 le sınırladım. Açtım Google maps’i rota çiziyorum. Ayvalık’tan Midilli yapayım feribotla oradan da Selanik ya da Kavala. Baktım Kavala fiyat olarak daha uygun. Gece binip sabah inicem Kavala’ya. Ordan Makedonya’ya geçeyim. Ordan da Kosova. Aksama kadar Priştine’ye varırım. Akşam biraz turlar sabah Arnavutluk, Karadağ, Bosna Hersek üzerinden kısa molalarla pek gezmeden Split Hırvatistana ulaşırım akşama. Gece gene feribot yolculuğuyla Bari İtalya’ya. Pompei’yi ve Roma’yı görmek istiyorum. Birer gün de oralarda geçirip Slovenya ve Avusturya üzerinden Budapeşte. 2-3 gece de orada kalıp Romanya, Sırbistan, Bulgaristan üzerinden dönüş. Km kurtarıyor. Süre ise 12 tam gün. Harita üzerinde kolay. Ama 15 ülke filan. Sadece 3’ünden geçtim daha önce. Hiçbiri bildiğim yollar değil. Göreceğiz bakalım.

Maliyet hesabına baktığımda en büyük masrafımız maalesef Bukefalos’u doyurmak. Bir aydır gün yüzü görmedi kapalı garajda. O da yola atlamak için sabırsızdır ama dizginleri elime alıp yavaş kullanıcam. 8-10.000 lira benzin masrafımız var. Eğer otoban performansıyla 160-170 kullanırsam bu masraf 15.000 i geçebiliyor. Şaka gibi yani ekonomik kullanarak neredeyse 10 günlük otel, yeme içme masrafımı çıkarabilirim. 120 yi pek geçmeyeceğim. Yaklaşık 3000 lira feribot ücretimiz var. Konaklama; çadırımı, kamp malzemelerimi aldım ama acil bir durum için sadece. Günlük 8-10 saat ve 600-800 km yol yapacağım için rahat bir uykuya ihtiyacım olacak. Rahat bir yatağı olan, duşumu içinde alabileceğim ucuz, temiz gerekirse şehre uzak ekonomik otelleri seçicem. 3 gece arkadaşta 2 gece de feribotlarda geçeceği için konaklama bütçesi de 3000 filan. En düşük bütçe bana; artık et yemediğim, alkolü de çok azalttığım için peynir ekmek çay meyve suyu ile geçecek genelde öğünler. Yani her şey dahil min 1000 euro bir giderim var gibi. Görücez bakalım hayırlısı…
Caner’in müsaitlik durumu nedeniyle rota terstene çevrildi. Önce Bulgaristan, Sırbistan, Romanya üzerinden Budapeşte’ye gidicem. Yarın sabah yola çıkıp akşama ulaşabileceğim nokta olarak Filibe Bulgaristan’ı gördüm. Yerimi de satın aldım ilk gece için uygun merkezde bir otel 20 Euro civarı. Güzel bir şehre benziyor. Daha önce duymamıştım. İskender’e vahşi siyah kısrak Bukefalos’u hediye eden babası Makedon Kral III. Phillip’ten alıyormuş adını da. Görmeye değer antik kent kalıntılarıyla Osmanlı mimarisinin iç içe geçtiği eski kent merkezi varmış. Biraz erken ulaşıp birkaç yer görmek istiyorum. Ertesi güne Romanya Tamişvar hedef. Tamişvar’ın da Filibe gibi başta bir özelliği yok benim için. Sadece rotaya uygun. Ordan da oda baktım ama almak için erken yolda şartlar değişebilir. Kovid kısıtlaması diyor bir de internet. Sınırda sorun yaşamazsam bakıcam.
Çantalarımı yükledim geri sayım başladı…

20.07.2022 Bulgaristan
Sabah 6 da çıktım yola. 17 de ulaştım Felibe’de ki otele. Mola vermedim. Benzin alırken durdum sadece. O aralarda içtim suyumu cayımı. Benzinlikten bisküvi vs ile geçiştirdim öğünleri de. En uzun ve sıkıcı yolum buydu sanırım. Çanakkale – İzmir yolu hep rüzgarlı. Rüzgar neyse ama hep yan rüzgar olması sıkıntı. Bu sefer fırtına seviyesine yakındı. Motorum çok etkilenmiyor. O hızını aldığında onu sarsacak rüzgar için şiddetli fırtına olması lazım. Tur camıyla beni de maximum koruyor. Ama rüzgar yandan olunca canıma okuyor. Bukefalos yarsa gitse de, yan rüzgarlarda, son verdiğim kilolardan sonra uzun boyumla sıkı sıkı gidona sarılmama rağmen tepesinde bayrak gibi sallanıyorum. Bu da yoruyor haliyle. Edirne yolu da Bulgar yolu da düz ve sıkıcı. Bir de 120 yi geçmediğim için bu sefer daha da uzadı, bitmek bilmedi…
Otel odasının tek kişi ve bir gece kalıyor olmasam kavga çıkarılacak sıkıntıları var ama değişiklik bile istemedim. Sabah cıkıcam nasılsa. Duş almak için ya musluğun altına yatman gerekiyor ya da bir elinle suyun tepene gelmesi için sürekli aparatı yukarda tutman. Ben tek elle duş almayı seçtim:)
Fenerbahce tişörtümü giyip merkezi turlamaya cıktım sonra. Belki biri görür sohbet açar maç izlemek için yer önerir diye. Türkler gördüm ama dediğim gibi olmadı tabi. Bugün Kiev-FB maçı var. Hatta macın Polonya’da olduğunu öğrenince maça da mı gitsem acaba demiştim. Budapeşte’den bir günlük mesafe. Sonra bilet fiyatlarını öğrenince, tura bir 1500 km daha eklemekten vazgeçtim.

Felibe old city güzel. Arnavut kaldırımlarının üzerinde, Osmanlı evleri arasından çıkıyorsun Roma tiyatrosunun olduğu tepeye. Bizim Sultanahmet’te olduğu gibi burda da hipodromun üzerine şehir kurulmuş. İlginç olansa; üzerindeki yapıları kaldırmadan, şehrin altından tertemiz hipodromun türübünlerinin bir bölümünü çıkarıp sergilemeleri.

Karnım aç ama Bulgaristan’da avro yada kredi kartı geçen yer bulmak sıkıntı. Önce biraz para çektim atmden. Bira eşliğinde vegi pizzayı götürünce yorgunluk çöktü bu seferde. Otele döndüm. İnternetten maçı izlemeye çalıştım. Maç izletecek bir internet bulmayı beklemiyordum. Yanılmadım.
21.07.2022 Romanya
Sabah gene 6 da çıktım yola. Biraz zor kalktım. Deliksiz uyumuşum. Sabah soğuktu hava. Titredim öğlene kadar. Oteldeyken navigasyondan hedef olarak Tamişvar’ı seçtim. İnternet yokken de götürür diye ama öyle olmadı. Koptu durdu. Benzinliklerde durduğumda oranın wi-fi’inden tekrar ayarladım. Tekrar bozuldu filan. Yolu zaten Belgrad’a kadar bildiğimden bıraktım artık. Bir ara kulaklığımın şarjı bitti. Müziksiz otoban hiç çekilmiyor. Motor üzerinde uyuklamaya başladım. Navigasyona da alıştık artık haritaya da pek bakmıyorum. Belgrad’tan sonra sistem çalışmadı. Sırbistan Romanya arasında da net bir yol yok. Köy yolu gibi bir sürü benzer yol var bir şekilde geçiyorsun bi yerden sınırı. Düz bir yol da yok. Iphone’un haritasının gösterdiği yol google maps’de yok. Iphone’un ki daha kısaydı onu seçtim ama onu da motora aktarırken rotada sorun var dedi. Google’ınkini yükledim sonra o da koptu. Kendi yol bulma yeteneğime bıraktım bende sinirlenip kapattım hepsini. Biraz uzatmış olabilirim yolu. Yine 5 de geldim otele.
Sınır geçişlerinde sıkıntı yaşamadım. Avrupa vinyet diye bir sisteme geçmiş otobanlarda. Her ülkeden bir haftalık on günlük hgs gibi vinyet almak gerekiyormuş. Ülkesine göre 5-10 euro. Bulgarın ki 10 euro idi. Ben almadım. Çok geldi gözüme bir gün için. Motorunki de araba ile aynı. Caner alman lazım cezası ağırmış, gümrükte alırlar dedi. Ama bişey olmadı. Sırpta otobanlarda gişe var hala kartla ödenebiliyor. Yarın burda napcaz bilmiyorum bakalım.
Otel gene uygun bookingde kahvaltı dahil 29 avro idi. Gene 3 yıldızlı. Rezervasyon yapmadım belki gelmem fikrimi değiştirirsem, zor gelirse direk Budapeşte’ye geçerim diye. Sonra da yolda internet bulamadım rezervasyon yapacak. Geldim otele fiyat sordum. Yer varmış fiyat 24 e düştü. Dünkünden çok daha iyi oda da. Üşenmedim duşumu alıp çıktım şehir gezisine.
Yolda pek bişey yememiştim gene. Bayburtlu diye bir mekan vardı Belgrad’a doğru. Güzel yemekleri, kahvaltısı vs de varmış. Ama ben benzinliklerde abur cuburla kahvaltı yaptığımdan bir şey yiyemedim. Sağolsunlar çay ikram ettiler cam fincanda. Öğrendiğim iyi oldu. Bir dahaki sefere yemek için durak yapıcam kesinlikle.
Dönelim Tamişvar’a. Bira bahçesi buldum otele yakın. Vegi burger yedim. Hamburger köftesi gibi bir peyniri barbeküde pişirmişler üzerine çedar, mantar, yeşillik domates ve soslar. Patetes ve bira eşliğinde çok iyiydi. Şehir klasik meydan çevresinde halkalar şeklinde büyüyen planlı şehirlerden. Romanya’nın İzmir’i, 3. Büyük şehriymiş. Ama 330.000 nüfuslu olduğunu öğrenince çok bişey beklememiştim. Yanılmışım. Çok güzel bakımlı, düzenli tarihi dokusunu korumuş bir Avrupa kenti çıktı karşıma. Görülmeye değer.




Yarın sabah biraz dinlenicem artık. İki gündür uzun yolculuklar yaptım. 1500 km yi devirdim. Yarınki yolum bugünkünün yarısı kadar. O yüzden kahvaltı da yapıcam otelde. Uykumu alıp cıkıcam artık.
22.07.2022 Macaristan
Bugün öğlene kadar keyif yaptım otelde. Yolum kısa 330 km. Gene çıkmadan navigasyonu ayarladım. Yolda koptu rota. Çözdüm işi artık. Motoru açıp kapatınca ya da telefonla bağlantı kablosunu söküp takınca rotayı yeniden hesaplamaya kalkıyor. İnternet de olmadığından hesaplayamıyor. Neyse çok önemli değil. Yol çok karışık değil. Kendim giderim.

Romanya’nın yolları güzel. Ağaçların arasından köylerin içinden ulaştım sınıra. Küçük bir sınır kapısı. Bir kulubeden geçiyorsun sınırı. Kulubede iki pencere var birinde Romenler birinde Macarlar var. Ben gene kaynak yaptım. Bu sıcakta arabaların arkasında motorla sıra bekleyemiyeceğim kask, mont ve eldivenlerle güneş altında. Yol boyu 39 derece idi dış hava sıcaklığı motora göre. Avrupa bizim havamızı da kıskanıyor galiba. Antalya sıcağını aratmıyor. Neyse ki nem yok:) Motorumu tentenin altına bırakıp evraklarımla geçtim gişeye. Güzel bir Romen hatun yaptı işlemlerimi. Ama ekranı hata veriyordu düzeltemedi. Başka bir güzelliği çağırdı. Gözlerine özellikle vurgu yapan bol makyajlı 175 üzeri sarışın bir Romen, dar üniformasıyla salına salına geldi çözdü problemi. Ortam hiç gümrük kapısı, soğuk memurlar ortamı değil. İlginçti. Sırasını aldığım insanları bir de çıkan bu problem yüzünden ekstra 15 dk beklettiğim için özür dileyerek uzaklaştım.

Geçtiğim ülkelerin para birimlerini bile doğru dürüst bilmediğim için benzin fiyatlarıyla çözmeye çalışıyorum paralarının değerini. O kadar ilgiliyim, bilgi sahibiyim yani yapacağım yoldaki ülkeler hakkında. En büyük giderim olduğu için benzin borsasına ilgiliyim, takipteyim:) Bulgarda benzin 28 tl karşılığı idi. Sırp’ta 199 sırp parası. Yani 30 tl. Romen’de 7,85 romen parası. Yani 24 lira filan. Romanya’ya geçerken, bunların Karadeniz’e kıyıları var ordan belki petrolleri de vardır bunlarda ucuz olabilir diye düşündüm. Bir de umarım euro kullanıyorlardır diye. Gördüğüm tabela 7,85’i gösterince hayal kırıklığı oldu. Ama fiyat ucuzmuş akşam wi-fi dan kontrol ettim. Bugün artık euro benzin tabelası görme umuduyla baktım ilk benzinliğin tabelasına. Yine hayal kırıklığı, 480 Macar parası. Yine değerini bilmediğim bişey ifade etmeyen rakam. Birimlerini de bilmiyorum çok da meraklısı değilim. Acaba kaç TL? Merak ettiğim bu sadece.
Navigasyonum yok. Budapeşte yolu için kuzeye doğru gidicem işte. Vinyetim yok. Gene almadım. O yüzden otobana girmemeyi düşünüyorum bu sefer. Risk almıcam. Burda tabelalar yeşil mavi. Budapeşte tabelaları var. Yanında bir şey vignate yazıyor. Anladım ki burda renk olayı bizimkinin tersi. Yeşil kara yolu, mavi otoban. Girmedim ona tek gidiş tek geliş yolu tercih ettim. İyi de oldu. Bu sıcakta otobanda güneş altında baygın baygın ilerlemektense ağaçların arasında köyler kasabalar geçerek ilerlemek daha güzel. Ağaçlar yola öyle yatmışki tırların geçtiği yerler köşeler oluşturmuş yapraklarda. Ağaç tüneli gibi yer yer. Dev bir mercedes ve ferrari fabrikası vardı yolda. Parçamı üretiyorlar bütün araba mı bilmiyorum. Adını tam söyleyemeyeceğim bir kasaba mı şehir mi bir yere girdim mola için. 100 km kaldı Budapeşte’ye. Hem bir internet bulup yolu kontrol edeyim. Yol az ve formdayım, mayışmam diye bir bara oturdum. Soğuk bir bira çaktım. Yolu kontrol ettim. Eve, Caner’e haber verdim ve 480 in değerini öğrendim. 0,045 tl imiş. Yani 480 i ikiye bölcez ve bir sıfır atıcaz 24 ve yaklaşık %10 daha düşücez. 24,-2,4= 21,6 tl. Romanya’da Avrupa’nın en ucuz benzini var diye düşünmüştüm. Macaristan bayrağı kaptı şimdilik.



Caner’in işyeri çok basit. Budapeşte’de de tüm yollar güneş ışınları gibi merkeze çıkıyor. Merkezde geniş caddeler, Gösterişli binalar, görkemli köprüler var. İstanbul boğazı gibi bir yer. Caner de o merkezde, nehrin ortasında ada olan yerde, nehir kenarında. Kolaylıkla buldum navigasyonsuz. Şehrin merkezinde nehir cepheli, Lüks modern yoğun alüminyum konstrüksiyonlu, Galataport gibi modern görünümlü dev bir şantiye karşıladı beni. Milyon dolarlık konutlar ve otel karma projesi. Benim o kadar zengin olduğunu bilmediğim bir
Türk iş adamının yeriymiş. Reklamını yapmiyim burada şimdi.
25.07.2022 Avusturya, Slovenya
Caner’de iki gün dinlendikten sonra bu sabah gene 6 da yola çıktım. Sağolsun güzel ağırladı beni. Budapeşte’yi ve onun Budapeşte’nin Foça’sı dediği yeri gezdik. Evin jakuzi, sauna imkanlarını değerlendirdik filan. Eğlenceli bir hafta sonuyla yolun geri kalanına hazır kalktım sabah. Vinyet almadığımdan ve ekonomik hızda kullanacağımdan normal karayoluyla Avusturya’ya çevirdim rotayı. Keyifli bir yolculuktu ama uzun sürdü. Sınırı geçtim benzin alana kadar sürdüm 3,5 saat durmadan. Artık sınırlarda durma, kontrol yok. Bir sandaviç yedim benzin alırken kahvaltılık. Benzin pahalı ve artık euro fiyatlar. 95 oktan benzin 2 euro. Macar’da da ucuz dediğim benzin Macar vatandaşlarınaymış. Ruhsatını gösteriyorsun alırken. Macar plakan yoksa %40 pahalıymış. Hükümet destek oluyormuş benzin fiyatlarına ama ucuzu görüp başka ülkelerden benzin almaya gelenler olunca petrol sıkıntısı başlamış. Çareyi böyle bulmuşlar.
Graz’a 12 gibi varabildim. Merkezi dolaştım biraz. Güzel bir şehir gene. Arabaları yaşlılar kullanıyor genelde. Gençler bisikletli. Yaşlılar da var bisiklet kullanan. Eli ayağı tutan bisiklet kullanıyor yani. Çok bisikletli var. Akhisar gibi şehir:)



4 saat daha yolum olduğunu görünce Lübliyana’ya birkaç foto çekip ayrıldım. Otoban 2 saat aynı mesafede normal yol 4 saat. Km de az 200 km. Ben onu kısaltırım diye çıktım yola ama ne mümkün. Avusturyadan çıkana kadar parca parca yerleşimler bitmedi. Sanki Graz’dan çıkamadık. Işık yok ama ışıktan beter döner kavşaklar var. Her bir km de koymuşlar yolun ortasına kocaman. Hızını 20-30’a düşürmeden geçemiyorsun. Yuvarlaktakinin önceliğine de uyuluyor buralarda. Böylece ışık gibi bekliyorsun. Sonrasında Slovenya’ya doğru dağ tırmanılıyor. Tepede sınır, sonra iniş… Çok keskin virajlı. Güzel yol ama sürekli gaz fren debriyaj vites değiştir… Birkaç saat için iyi de tüm gün olunca yorucu oldu.
6’da vardım Lübliyana’ya. 12 saatim yolda geçti gene. Yolda konaklamamı ayarlamıştım. Otele attım kendimi. Duşumu alıp şehri gezmeye çıktım hava kararmadan. Bu şehirden de nehir geçiyor. Son üç şehirde de nehir vardı. Budapeşte’nin nehri Tuna büyük diğerlerinden. O Budapeşte’ye İstanbul boğazı havası veriyor. Graz ve Lübliyana’da ise küçük. Onlar daha çok Amsterdam’ı hatırlattı bana. İkisinde de Amsterdam’da ki gibi köprülere kilitler takılmış. Nehri olan her şehirde var galiba bu adet.




Lübliyana daha hareketli geldi bana. Genç çok ve nehir boyu mekanlar oldukça kalabalık, canlı. Ara sokakları güzel. Metelkova diye sokak sanatları yapılan bir bölgesi var. Görülmeye değer heykeller, cephe boyama ve süslemeleri var. Ama pek tekin de değil. Bana uyuşturucu satmaya çalışılınca uzadım. Nehir boyunda oturup bir vejeteryan burgerle iki bira götürünce yorgunluğum kendini gösterdi.
Odama attım kendimi. Yarın sabah kahvaltı yapıcam otelde. Sonrasında Venedik’e ulaşmak amacım öğle saatlerinde. Bi bakıp çıkıcam. Sonra Bologna’ya varmalıyım akşamdan önce. Hatta onuda gezebilirsem akşam olmadan Roma’ya daha çok vakit ayırma şansım olur. Bakalım…
26.07.2022 İtalya
Kaptanın seyir defteri… Bugün bilinmeyen bir cisim gemimize çarptı… Şaka şaka. Kumru gibi bir kuşla kafa topuna çıktık. Kafalarımız çarpıştı. Venedik’ e yaklaşırken ne olduğunu anlayamadan iri bir kuş soldan gelerek kaskıma önden sağlam çarptı. 100 ün biraz üzerindeydi hızım. Böyle bişey ilk defa başıma geldi. En fazla eşek arısı filan çarpıyordu. İyi kasmışım kendimi heralde neyseki boynuma bişey olmadı, dengem bozulmadı. Başka biri söylese bu hızda, bu büyüklükte bir kuşla çarpışmanın kurşun gibi bir etkiyle sürücüyü motorun üstünden atacağını sanırdım. Sağlammışım. Umarım o da sağlıklıdır…
Sabah 9 a doğru otelden çıktım. Yağmur bulutları homurdanmaya başlamıştı. Bir yol klasiği. Islanmadan benim tur bitmez. Mevsimin hiç önemi yok. Belki kaçarım diye hemen yola çıktım. Genelde buluttan çıkmayı umarak, yağmur başlayınca hemen durup yağmurluğu giymeye üşenirim. Yağmur bastırınca bir saçak ararım giyinmek için. Bulana kadar yeterince ıslandım artık anlamı kalmadı deyip iyice ıslanırım. Bu sefer öyle olmadı. Islanmaya başlayınca bir otobüs durağı buldum. İnat etmeyip giyindim. Otobandan gitmediğim için dağ yollarına girdim. Ormanda yağmur altında çok keyifli bol virajlı bir yolculuktu. Ama hız ortalanası 40 olunca 5 saatte varabildim Venedik’e.
Slovenya çok güzel bir ülke. Karadeniz gibi tek tük evler var dağlarda. Ama çok zevkli yapılmış, güzel çiçekler, sarmaşıklar içinde hafta sonu evleri. Lübliyana’da otursan, hafta sonu o dağ yollarına vursan kendini 2-3 saat motorla, sinir stres, hiç bişey kalmaz.
Dağdan inince de sınır var sanırım. Sınırı nerde geçtiğimizi anlayamadım. Tabelalar italyancaya geçince, benzin de 1,7’den 1,9 avroya geçince anladım İtalya’dayız. Navigasyonum ve internetim gene yok. Venedik’i buldum bir şekilde ama saat de 2 ye geliyor. Aşırı kalabalık turist dolu bir yer. Park yeri yok. Polisler arabaları tek tek park yeri boşalınca alıyorlar şehre. O kadar çok polis olunca rasgele bir yere motor bırakmaya çekindim. Şehir dışındaki park yerleri de uzak geldi gözüme. Zaten yoruldum. Bi tur attım motor üzerinde devam ettim Bologna’ya.
Otobana attım bu sefer kendimi. Yol kısaymış otobandan. 2 saatlik mesafe. Sürekli vites değiştirip dur kalk ,yavaşla, hızlandan bitmiştim zaten. Vinyet ödemedim diğer ülkelerde, İtalya’da gişelerden ödeniyor kartla, vinyet yok, ne gerek var vinyete diyordum. Bir haftalık vinyete vermedim 5-10 euro geçtiğim ülkelerde. İtalya’da sadece 150 km ye verdim 12 euro. Daha da kullanmam gerekiyor. Bakalım toplam ne tutacak.
Bir istasyonda wi-fi bulup otelin yerini öğrendim. Otel demişken batıya doğru gittikçe otel fiyatları da ısınıyor. Yolumu birazda konaklamalara göre ayarlıyorum. Uygun konaklama yoksa yolu uzatıp kısaltıyorum uygun yerlere göre. Lübliyana’da uygun yer yoktu ilk baktığımda. 50 euroyu geçmek pek istemiyorum. Ama Lübliyana’da 6 kişilik odada hostel ranzası bile o fiyat olunca 30 km geride bir sporcu kamp oteli gibi bişey vardı. Orda kalmayı düşündüm. Fakat Graz’da kontrol ettiğimde 70 euroya cıkmış orası da. Sonra başka bir üç yıldızlı otel indirim yapmış. Son gün böyle indirim ya da zam olabiliyor. 45 euro tek kişilik oda, kahvaltı dahil. Hemen almıştım. 8 m2 küçük sadece tek kişilik yatak sığan bir odaydı. Ama rahat ve temizdi. Seyahat diş fırçası, macunu, sabunluğu gibi kibar hediyeler de bırakmışlar. Extra olarak şehir vergisi alındı otelde. 2,3 avro. Devlet alıyormuş şehirde kalan yabancılardan. Daha önce baktığımda Bologna’da benim limitlerde otel vardı. O nedenle burayı seçmiştim durak olarak. Ama dün akşam baktığımda bulamadım. Sabah tekrar baktım. Banyosu olan tek kişilik odalar 60’dan başlıyor. Onlar da otel değil ne olduğu belli değil. Sonra dört yıldızlı bir otel 70 euroya indirmiş bugün için kahvaltı dahil. Kaptım hemen. Dünkü 8 m2 den sonra 38 m2 zevkle döşenmiş odalı, lüks, yeni, yüksek katlı bir otel. Merkeze de 3 km. Tuhaf bu odanın bu fiyat olduğu yerde rahat, temiz, daha basit odalı oteller bulunmalı. Ama yok.


(Telefonumun arka kamerası sarsıntıdan bozuldu motorda. Artık fotoları ön kamerayla çekiyorum. O yüzden böyle kenarda ben olabilirim:)

Bologna tam bir orta çağ kenti. Kasvetli, soğuk yapılar. Dar karanlık sokaklar. Yüksek kemerli, kapalı kaldırımlar. Otomobilleri kaldırıp sokaklarda at arabaları dolaşsa, kar yağsa lapa lapa… Hava soğuk… İşte 500 yıl önceki Bologna’nın aynısı merkez. Sanki orta çağda yaz yok. Benim gözümde böyle canlanıyor. Günümüzde de aynı sokaklar turist kaynıyor. Şarabını peynir cips eşliğinde yudumlayabileceğin kafeler var her yerde. Bugünü de şarapla bitirdim.
27.07.2022 İtalya
Bugün rotayı değiştirmeden bir gün eksiltmeye karar verdim. Yani bugün Roma’da değil becerebilirsem Napoli’de kalacağım. Yol Roma için 8 otobandan 4 buçuk saat gösteriyor. Otobandan gideceğim. Sonra da Napoli 3 saat otoban. Ertesi sabah Pompei’yi gezip Bari’ye gidicem. Akşam ordan Dubrovnik’e feribot var. Yani dün bugün yarin yapacağım yol için bizden örnek verirsek dün Antalya’dan yola çıktım. Fethiye’yi bi turlayıp İzmir’e geldim. İzmir’den Istanbul’a otobanı tercih ediyorum 4,5 saat. Orayı gezip iki saat, yola çıkıcam tekrar. Konya’ya akşam varıp, sabah Çatalhöhük’ü gezip, Trabzon’a gidicen feribot için gibi bir yol aslında yaptığım. Dinlenme az, daha çok yol…
…
Burda uykuya yenik düştüm. Bari’den yazıyorum şimdi. Roma’ya otobandan gittim. Son 100 km’sinde otoban kapalıydı. Acayip bir trafik -motorla olmasam akşama zor varırdım herhalde Roma’ya-. Tali yola vermişler. Yol tek gidiş, tek geliş, düz çizginin çok nadir kesikli olduğu, dar virajlı bir yol. Devasa tırlarla o yolu aşmak zorunda kaldım. 4,5 6,5’a döndü. Yorgun bi şekilde Roma’ya vardım. Kolezyum ve Panteon görmek istediğim yerlerdi. Oraları dolaştım. Merkezde bir tur attım motorla. Gercekten güzel şehir. Burası da tam bir rönesans şehri. Görkemli süslü yapılar, meydanlar… sıcak beni perişan etti. Şarj olmak için mahzen gibi serin bir yerde bir bira ve ufak bir peynirli sandviç aldım. Sonra çıktım yola.



Akşam Napoli’ye ulaştım. Roma’da oturduğumda ayarlamıştım oteli. Bu gece yarı fiyat kahvaltı dahil 35 euro. Otele gelirken aldığım benzin 27 avro iken kartımda 101 avroluk harcama görünüyor. O biraz canımı sıktı akşam akşam. Yemek için dışarı çıkacaktım ama pek halim de yok. Sonra yan tarafta otelin restoranını keşfettim. Çok kalabalık bir masa vardı. 90 yaşında teyzenin yedi sülalesi toplanmış, doğum günü kutluyorlar gibi bir şeydi. Bağıra bağıra konuşuyorlar bir de tiz İtalyanca… Çocuklar ayrı masada. Ergenler yazışıyor. Orta yaşlılar şarap, yaşlılar çene ile meşgul. İzlemesi bile yorucu:)
28.07.2022 İtalya
Sabah erken kalktım. Kahvaltıdan sonra tekrar duşumu alıp çıktım. Çünkü akşama duş yok. Feribotta geçecek. Pompei’ye gidicem önce. Rotayı ona aldım çıkmadan internetle. Ama önce benzinliği bulmak istiyorum. Nasıl yapacağımı bilmiyorum. Geldiğim yolu biliyorum iyi kötü ama tersyön aynı şekilde gidilmiyor çoğu zaman. Çıktım yola. İçgüdülerimi kullanarak bulmaya çalışıyorum. Sanırım yanlış yoldayım dediğim bir zaman karşı şeritte gördüm benzinliği. Motoru bırakıp bariyerden karşıya geçtim kornalar eşliğinde. Makineden almıştım benzini bir italyan pompacı yardımıyla. Benzinini kendin alırsan makineden 1,80 görevliye doldurtursan 2,20 idi. Ama makineleri çözmek zor. İtalyanca… İtalya’da benzinlikler akşam kepenk kapatıyor. Benzinlik kapalı sanmayın girip pompada kartınızı okutup yakıtınızı kendiniz alıyorsunuz yine de… Bu kadar ara bilgiden sonra gireyim benzinliğe. Anlatıyorum anlayan yok. Fişle aldığım kredi kartı harcamasının ekran görüntüsünü gösterdim. Yardım eden pompacı geldi. İşaret dilinden bunun prosedür olduğunu, geri yükleneceğini anladım fazlasının. Umarım öyle olur.
Pompei’ye otobandan gitmedim. O kadar saçma bi yol çizmiş ki alternatif… Çok kötüydü. Sanayi yolu gibi bozuk asfalt, beton kenar mahalle yolları… Vezüv dağı etrafından dolandık Pompei’ye. Günümüz kentinin içinden antik kenti buldum. Gene çok kalabalık. Uygun bir mesafeye park edip girdim bilet kuyruğuna. Romadaki kalabalık bugün de buraya gelmiş sanki. 11:30 ama hava çok ısındı. Kuyrukta şıpır şıpır terliyorum su içmediğim halde. Şapka sordum 20 avro. Bafım da benzinlik için karşıya geçerken düştü galiba. Kayıp. Sonra aklıma geldi çantamda sanki bir şapka vardı. Almış olabilirim. Ama kuyruk ilerledi. Arkam çok birikti. Tekrar gidip gelirsem bir saate giremem. Böyle girersem de, öğle saati antik kent gezmek için uygun bi saat değil, perişan olurum sıcakta. Bıraktım sırayı. Yola çıktım.
Bu daha çok bir yol hikayesi. Gezi değil. O yüzden bıraktım görmeyi çok istediğim Pompei’yi de. Ama yolunu biliyorum. Bu yolculukta amaç yol. Hedeflere ulaşmak. Eskiden oynadığım bilgisayar oyunlarında yanda bir harita olurdu -artık oyunlara zaman ayırmıyorum gereksiz zaman kaybı diye-. Karanlık bir harita sen ilerledikçe orası yandaki haritada aydınlanır. Onun gibi bir yolculuk bu. Kafamdaki haritalanın karanlık bilinmeyen bölgelerini aydınlatmak amaç. Bunu yaparken de unutmamak için ekran görüntüleri almak fotoğraflar çekerek ve buraya not düşerek.
Pompei’yi sırf gezmek için geleceğim bir zamana bırakıp düştüm yola. Zaten bir haftayı geçti evden çıkışım. Bende o, evden uzak olmanın verdiği huzursuzluk başladı. Eskiden 3. Günde başlardı artık bir hafta gidiyor. Bir an önce ev yolunu tutmalı, aileme kavuşmalıyım. Başka huzursuzluklarım da var. Bari’den biletimi alıp kaçmalıyım Italyan’dan bir an önce. Umarım çıkmadan yakalanmam. İlk otobana girdiğimde kalan bir bilet vardı gişede. Onu alıp devam ettim. Çıkışta ödemeyi beceremedim kartla. Arkam kuyruk olunca çıktım kenara çektim. Görevlileri bulup ödedim bi şekilde. Roma’ya giderken otobana giriş bileti almayı beceremedim. Çıkışta da bariyerin yanından geçiyor motor kaçtım çok para geçireceklerini düşünerek. Sonra Napoli’ye giderken gene beceremedim bilet almayı. Aletler İtalyanca. Yapamıyorum. Çıkışta bu sefer plakamı kapattım kolay bulunmamak için eşya bağlamak için kullandığım lastiklerle. Bugün ise ödemeye hiç niyetim yoktu. Girerken otobana Pompei’den çıkınca kapattım plakayı. Ama yol boyu polisler denk geldi hep şansıma. Birinde sürücü yanındaki baya bi inceledi beni geçerken. Çevircekler şimdi diye durup söktüm kapattığımı. Bir şey olmadı devam ettim. Çıkıştan önce gene kapattım. Yine arkamdan polisin geldiğini görünce gazlayıp kaçtım:) Eğer plakanı kapatacaksan arkandan polislerin gelip senin plakanı inceleye inceleye geçebileceği bir hızda kullanmayacaksın abi.
Neyse limana attım kendimi. Limanlarda bilet alcak yeri, girişi bulmak da problem hep. Bazen de gişeler kapalı oluyor. check-in saati geçmiş oluyor bi sürü problem. Erken geldiğim iyi oldu. Dubrovnik Hırvatistan… Avrupa birliği üyesi… Gümrük geçmem. Gümrükte acaba senin trafik cezaların, kaçak geçişlerin filan var deyip bağlarlar mı motoru diye düşünüyorum. Ödiyim desem ödemek ayrı bi zor. İtalyan vergi dairesi işleri… Bağlarlarsa naparım? Bağlamasalar, çıkışımı engelleseler, biletimi almış olsam, biletim yanar. Karadan gitsem, şengen çıkışında, başka ülkede gene çıkışıma izin vermezlerse? Motoru bırakıp gidemem buralardan. Caner’in yanına dönsem o da cumartesi Türkiye’ye dönecek. Ondan önce orda olmalıyım. Baktım yola 15 saat. Yetişirim eğer çok erken değilse uçağı cumartesi… Bu düşüncelerle aldım bileti, açtım heineken biramı, bacaklarımı uzattım bekliyorum feribotu, bir yandan günlüğe not düşerek. 3 saat var daha kalkışa. 21:00 de kalkacak, sabah 8 ineceğiz…
29.07.2022 Hırvatistan, Bosna Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Kosova, Makedonya
Bugün yorucu günlerden biriydi. 6 farklı ülkenin gümrük kapısından geçtim. İstemeden de olsa 1 saat de gece sürerek otele ulaştım.
Dün geceden başlıyayım. Gümrük varmış feribotta da. Ama sadece pasaport sordu. Motorla ilgilenmedi. Yırttım yakalanmaktan:) Bana pasaport resmin İsa’ya benziyor esprisi yaptı. Ben de yalnız değilsin beni İsa Jesus’a benzeten ilk kişi eşimdir dedim:) Feribota binince rahatladım. Sanki interpol filan peşimde. İtalyan mafyasıyım. Yurt dışına kaçıyorum…

Sabah Dubrovnik’te 8 de gümrükten çıktık. İtalya’da benzin almadım. Hırvatistan’da daha ucuzdur diyerek. Bi kumar oynadım. Otobanda arkamdan polis gelip plakamın kapalı olduğunu görmesin diye de hızlı kullandım sonlara doğru. 20 km menzil kaldı. Bitti bitecek. Ama liman çıkışında hemen benzinlik var. O yüzden rahattım. Fakat benzin yok dedi benzinlik. Nasıl olur? Öyle, bir saate gelir… Başka benzinlik aradım. Denizde yatlar için bi pompa var. Onlara sordum. Onlar da bu ara benzin sıkıntısı var, bizde de yok dedi. Bekledim artık. O arada bişeyler atıştırdım.

Dubrovnik’den çıkarken uçurumu tırmanıyorsun resmen. Yol dar virajlı ve hemen sağım uçurum. Kuş bakışı aşağıda, deniz kenarında eski Dubrovnik’in kalesi kale içinde, dışında, dar sokaklarda, bitişik nizam, kıvrıla kıvrıla dizilmiş binaları görüyorsun. Güzel bir yermiş ama bugün yolum uzun. Yüreğim kabararak çıktım uçurumu. Yolun kenarında bariyerler, bariyerlerin arasından da gökyüzü görünüyor. Bariyerler benim motora göre çok alçak. Biri bir dokunsa ya da bir an dalsam bariyerlere doğru… Motor kalsa bile beni atar aşağı yüzlerce metre. Bu düşünce beni daha da yavaşlatıyor. Nerdeyse emekleyerek çıkıcam:) Bu yarım saatlik tırmanış beni Bosna sınırına getiriyor. Burada da geride kalan Hırvatistan’a doğru çok güzel bir manzara var… Sorunsuz geçtim.

Motor için keyifli bir yolculuk sonrası 2 saat sonra Karadağ sınırına geldim. Burada biraz sorun oldu. Motoru bir türlü geçiremedi görevli. Ben yine İtalyanlardan şüphelendim:) İş uzadıkça ben de sırasını aldığım insanlara mahcup oluyorum bir yandan. Hem önlerine atlıyorum, hem işim bitmiyor. Neyse ki dördüncüde çözdü işi görevli.
Polis çevirdi Karadağ’da. Radara girdin dedi. Yavaş da gidiyorum halbuki ama burada saçma sapan yerlerde 50-60 tabelaları var. Onlara denk geldim belki. Arabadaki polise yönlendirdi evraklarla. O da şöyle bir baktı. Yavaş git dedi, saldı:) Karadağ’da avro kullanılıyormuş. Akaryakıt tabelalarından anladığım. 1,6 avro civarı. Yakıt aldım. Oreo, boeno, fanta ve su aldım öğle yemeği niyetine. Yoluma baktım internetten. Padogorista mı öyle bi yerden geçtim. Arnavutluk sınırına sürdüm.

Bugünkü 4. Gümrüğüm olan Arnavutluk sınırında işler istediğim gibi olmadı. Karadağ gümrüğü benim kaynağımı kabul etmedi. Attı sıranın sonuna. Yapma etme, onların kliması var. Beni bu kıyafetlerle bu sıcakta milim milim ilerletme dedim. Dinlemedi. Geçtim mecbur. O sırada motorda 46 derece dış sıcaklığı gördüm. Karşı taraftan gelen bir motorcu çifte de aynısını yaptılar. Karadağ’dan çıktım. Arnavutluk giriş sırasına geçtim. Gene aynı durumu yaşamamak için sıra bekledim. Adam turist turist geç dedi, giriş işlemi bile yapmadan. Boşuna bekledim.
Arnavutluk Kıbrıs’ı andırıyor biraz. Dar yollarda bir sürü eski mercedes… Arkada çıplak tepeli Beşparmak dağları-bunlar daha yüksek ama-. Düz, yeşilin sarıya çalan tonlarında soluk halleriyle kaplı, uçsuz bucaksız bir ova… Gariban evler… Ama denize yakın yerlerde 4-5 yıldızlı, şaşalı, altın rengi tabelalı oteller… Önlerinde garip gösterişli limuzinler… Böyle bir yoldan trafikle beraber gittim 2-3 saat. Yolda gene radar vardı ama bizdeki gibi karşı şeritten gelen araçların çoğu sellektör yaparak uyardılar. O nedenle hızımı düşürdüm 60’a kadar. 50’lik bir yere koymuşlar gene. Tripota kamera gibi bir radar koymuş başında bekliyor polis. Neyse durdurmadılar. Tiran’ a doğru yol kuzeye dönüyor. O yola girince rahatladım. Hem otoban hem dağlara tırmanıyorsun. Yol güzel ve serindi. Yolda bir benzinlikte bir bira ve cipsle enerjimi aldım. Kendime geldim. Sürdükçe açıldım. Kosova sınırına geldim.
Gümrük memuru Kosova’da başka yeşil sigorta yaptırmam gerektiğini, bendekinin geçmediğini söyledi. Yaptıracağım yeri gösterdi. Tamam dedim geçtim. Yaptırmadım. Yolun son kısmında açıldım. Saat de 5… Priştine idi hedef sabah çıkarken ama uzatıp Makedonya’ya da geçeyim, Üsküp’te kalayım dedim.

Üsküp’e iki yol var. Biri Priştine yakınına kadar gidip Üsküp’e dönüyor 3 saat. Biri 3,5 saat ama 45 km daha kestirme. Bunda bir pislik var, toprak yol filan her halde bir kısmı dedim. Çünkü navigasyonun biri hiç göstermiyor bu yolu, diğeri de sürekli öbürüne yönlendiriyor. Neyse Prizren’den ayrılan kestirme ama uzun süren yola girdim. Osmanlı kenti havasındaki Prizen sokaklarından ayrılan yol gerçekten çok güzeldi. Bir vadiden tırmandık dağı yanda dere kıvrıla kıvrıla. Hava serinledi 22 derece. Doğa muhteşem. Çeşmeler var buz gibi suları akan. Karadeniz gibi bir yer. Tam virajların da tadını çıkarırken yata yata, bir virajı döndüm, şeridimde bir araba… Hatalı sollamada öküzün biri. Arabayla olsam kafa kafaya girmiştik. Neyse ki motorla kaçabildim. Ondan sora hatalı sollamalar da olabileceği ihtimalini dikkate alarak tetikte aldım virajları. Ama yolun keyfi kaçmadı. Dağı tırmandım. Dağın öbür yüzü ayrı bir dünya. Bitki örtüsü daha değişik. Nerdeyse yolu kapatan bol yapraklı ağaçlar sarmaşıklarla kaplı zemin yeşil içinde. Adım atılamayacak sıklıkta bir bitki örtüsü. 2-3 saatim bu yolda geçti. İndim Makedon sınırına. Sınırda gene ayrı Makedon yeşil kartı istediler. Saat 8 nerden bulcam? Var. Git yaptır gel öyle vercem pasaportu dedi bu sefer uyanık kadın. Gittim 50 avro bayıldım. Canımı sıktı biraz ama yapacak bir şey yok. Sınırı geçtim bir anda hava karardı. Yol dar. Gidiş geliş… Arabaların farlarında tavşan gibi kalıyorum, hiç bir şey görmüyorum. Neyse ki bir araba geçti beni. Onu yakın takiple attım kendimi Üsküp’e. Yolda ayarladığım otel de merkeze yakın gibiydi. Dağdaymış. Haritadan yüksekte olduğunu anlamıyorsun. Neyse tırmandım otele girdim bir şekilde. Yakınlarda yiyecek yok. Markete gidip aldım bir şeyler. Şehre inecek halim kalmadı.

30.07.2022 Yunanistan, Türkiye
Akşam otelden baktım ev 1050 km ve 12 saat. Benzinlik ve sınır geçişleriyle 14 saat olur. Yemek molası versem 15. mümkün değil, bu kadar yol yorgunluğundan sonra. Türkiye’ye geçip kalırım bir yerde dedim. Aslında planlama Kavala’dan feribotla Midilli, oradan Ayvalık, İzmir’di. Ama Kavala’dan feribot pazar gecesi var. Bugün yok. Ben de Pazar evde olmaya çalışıyorum artık.
…
İlk Bukefalos’un doğduğu Makedon topraklarında açtım gözümüzü sabah güneşiyle. Erken kalktım ama acelem yok. Kahvaltı yaptım otelde önce. Güzeldi kahvaltı. Yumurtalı ekmek bile vardı. Hiçbir şeye dokunulmamıştı. Sanki tek müşteri ben gibiydim. Issız dağ başı otelinde bir resepsiyondaki kızlar bir ben vardım. İlgiliydi resepsiyondaki kızlar-akşam ve sabahki farklı-. Akşamki geldi odayı gösterdi. Ben ekonomik oda almama rağmen manzaralı ve lüks oda vermişler müsaitlik yüzünden. Sabahki de ekstra bir şeyler isteyip istemediğimi sordu. Çay hazırlayıp getirdi.

Kahvaltıdan sonra odaya döndüm. Dün akşam biralar almıştım. Buraya günü kaydederken bir yandan yudumluyordum. Ama daha ilk paragraf biterken uykum geldi. İlk birayı bile bitiremeden yattım. Dünün geri kalanını yazdıktan sonra hazırlanıp çıktım odadan 10 gibi.
Üsküp’ü gezmeyeceğim. Geç çıktım zaten yolum uzun. Oyalanmak yok. Yol otoban ama buralarda otobanlar bizim bildiğimiz gibi değil. Normal bölünmüş yol. Hatta Yunanda bazı yerlerde bölünmüş bile değil. Tek gidiş tek geliş normal yol ama otoban geçiyor. Durmuyorsun işte tek farkı. Işık yok. Kart geçmiyor nakit geçiyor. 1 avro aldılar. İyiymiş dedim ama her 30-40 km’de bir gişe var. Cepteki bozuk avrolar gitti böylece. Böyle bir yolculuğa çıkarken nakit 100-200 avro taşımak gerekiyor. Bazı benzinliklerde kart geçmiyor ama resmi paraları farklı olsa da avro geçiyor . Arnavutluk, Kosova gibi. Dün ödediğim 50 avro yeşil sigorta için de kart kabul etmediler mesela.
Sınırın dibinde litresi 1,5 avrodan depoyu fulledim. Yunanda 2,3 avro ile gördüğüm en pahalı benzin var çünkü. Görmüştüm geçen hafta. Yunan sınırını kolay geçtim. Yine herkesin önüne geçtim sıra beklemeden. Saygıyla, kuyrukta perişan olmalarına rağmen, kimse itiraz etmedi gene. Girdim otobana. 400 küsür km var T.C. sınırına. Benzin yetmeyebilir. Bakacağız. Hızımı sabitledim 115 e. Motorun üzerinde kah bir elimi dinlendiriyorum kah diğerini. Bazen ikisini de:) Bazen dans ediyorum. Bazen ayaktayım. Müziğim kulağımda keyfim yerinde. Selanik’e doğru Ege Denizi göründü. Eve gelmiş gibi oldum. Ege Denizi demek, ev demek. Yunan mutfağı da tam ağzıma layık. Bir şey de yemedim doğru düzgün bir haftadır. Şöyle bir Selanik’e girsem, iki kadeh uzo içsem, yanında grek salata ve balıkla? Sora da ehliyeti kaptırayım, motoru bağlatayım. Olsun diyorum olmaz bir şey. Olursa da buralar bizden gibi geliyor, yakın geliyor artık. Gelir alırım sora diyorum. Hep yol hep yol biraz da keyif yapayım. Neyse otobanda düz gitmek daha kolay geldi. Selanik trafiğine girip çıkmak 1 saat yemekle beraber çok kayıp olur. Ama çok da gidemedim. İlerde otoban denize yaklaşınca dayanamayıp girdim bir kasabaya.

3,5 saat daha otoban yolum var. Alkolün tamamı vücuttan 6 saatte atılıyor, ilk 2 saatte de %80'i mi, öyle bir şey okumuştum. Yaptım dediklerimi üstüne denize girdim. Hızlıca duşumu aldım, çıktım. Girdim otobana 4:00 de. Nasıl olsa 3,5 saate bir alkol kalmaz bende. Açtım müziğimi, sabitledim hızımı. Önce biraz mayıştım. Ama sonra açıldım. Km’ler bitmek bilmiyor benzinim bitiyor. Otobanda benzinlik yok Yunanda. Çıkıp girmek lazım onu da canım istemiyor. Ama baktım olmayacak. Sınırda kalacağım. Çıktım artık cebimdeki son bozuklarla, 5,30 avroluk benzin aldım-yunanda kredi kartı geçiyor otobanlarda bozuğa ihtiyacım kalmadı-. Bukefalos’un dişinin kovuğuna yetmedi tabi. Gene kırmızı ışık yanıyor ama menzil 40 dan 90 a çıktı. İdare et sınırı geçelim doyurcam seni.
Sınırda bu sefer çok daha fazla kalabalık. Herkes bekliyor. Çıktım kaldırıma en öne geçtim yine. Ama gişeler çalışmıyor kimseyi çağırmıyorlar. Dinlemedim bariyeri geçtim indim motordan sordum. Geri git, kapalı şimdi, bekle dediler. Vardiya değişimiymiş. Değiştiler ama gene çağıran yok çene çalıyorlar. Yarım saat sora çağırdılar. Herkes söyleniyordu böyle şey gördünüz mü? Türklere gıcıklar ondan filan. Ama Türk gümrüğüne geçtik orasını bomboş beklerken orda da hala kuyruk var. Yarım saattir kimse Türk tarafına geçmemişken bunlar hala önce gelenleri geçirmemişler. Belki de Yunan ondan oyaladı bizi.
…
Saat farkı varmış Makedonya ile. Yunanistan’a geçince saat 1 saat atlayıverdi. Yemekte kaybettim 1 saat. Sınırda 1 saat. Edirne’deyim ve saat oldu 20:30. Nerde kalayım? Eve baktım varış 01:45 diyor. Gece süremiyorum. Ama uzomu içtim, karnımı da güzel doyurdum ya. Yolda da açıldım. Enerjim var. Dedim gideyim bakalım uykum gelir yorulursam kalırım bir yol üstü otelde. Zaten Ezine-Küçükkuyu arasında bir sıkıntılı dağ yolu var gidiş geliş, bölünmüş olmayan, sonra neredeyse Ayvalık’a kadar şehir içi gibi. Işıklı, aydınlık olur. Oradan Bergama’yı geçersem atarım kendimi otobana. Bukefalos ondan sonrasını kendi bile getirir eve.
Dediğim gibi oldu. Sabah 10 da başlayıp gece 2 de biten son yoldan sonra yaklaşık 6000 km yolu tamamladık 10 gecelik bir yolculukla kazasız belasız, hastalıksız. Hayat bir yolculuk ve ben de yolda olmayı seviyorum. Ama yolda kalmayı değil. Bukefalos’un da hakkını teslim edeyim. Hiç üzmedi beni. Hiç mızmızlanmadı. Daha ileri gitmek için cesaretlendirdi beni. Tutabildiğim sürece yanımda olacak. Daha keşfedilecek çok yer var…
Comments